türküler dinliyorum yarim yarim diye
yarim misin bilmiyorum bu saatlerde
alıp başım gidesim var
bu dünya çok dar
yarim yarim
öte diyarlara karışasım var.
bahara sığınmış çiçekler gibi
don düşürmüş kırılmışım
bakışların, nefesin, gülüşün en büyük zulüm
sevmek öyle sonsuzken seni
yarim yarim
sen olmayan sureti gömesim var.
uzaklara dalarken ufkun maviliğinde
aha şimdi çıkacak diye beklerken
saçlarına üşüşmüş bulutları
ne ben o oldum ne sen onun sevdiği
saçından bulutları
yarim yarim
yüreğimden seni söküp atasım var.
kendini bilmeyen densizden
dünyayı anlatan acize
deryayı bilmeyen balıktan
damlanın sırrına hakim alığa
içimdeki bu lanet sızıya inat
yarim yarim
seni unutasım var...
SairtekkaS
23 Aralık 2008 Salı
26 Kasım 2008 Çarşamba
TOHUM
Geldi en beklenen
En beklenmedik sözcüklerle
Ansızın fısıldadı bulutlar
Yağmur sözcük sözcük döküldü göğün karanlığından…
Hiçbir şey gibi kaldı bilinen her şey
Ve her kimse hiçbir kimsenin suretine büründü.
Doğru dediğin eğriye, kalın dediğin inceye
Gün dediğin geceye, ayan dediğin üryana karıştı.
Ansızın zamanı gelip çattı.
Eller yumruk yumruk çarptı göğsüne
Diller estirdi rüzgarı daha da bir sert
Artık korkmak yoktu sonu olandan
Sonunu bilmediğinden korkardı insan.
Bir kapı açılacak sandın önceleri
Işık tatlı bir tebessüm gibi sardı dumansılığını.
Isıttı kör kuyunun karanlığını dahi
Yüreğinin karanlığı ışıdı.
Acılar yankılanır her daim topraktan
İnsanın derisi gibi damarlanır
Ve çatlar hırsından toprak kurumuşsa kuyuları
Sevgi bir cemre gibi düşmeli
Tohum olanın yüreğine
Tohum büyüdükçe yürekte büyür
Yürek büyüdükçe sevgide…
Aşk bir ağaç gibi
Kökünden sarar toprağı
Dalından uzanır göğün maviliğine.
Sevdası ne varamamaktan son bulur göğe
Nede içinde çürümekten toprağın bencilliğinde.
Aşk bir ağaç gibidir
Tohum olmaktan geçer
Tohum olmakta yetmez aşka
Tohuma sevgi katmaktan…
Bin bir renkli bir dünyanın
Kör gözleri sana düşmüş ola
Görmeyesin bin bir yeşili
Bürüse göğünü bulutun karanlığı
Alacası çatmaz ola bir vakit…
Farklı olan hiç gelmeyen değil
Açıkken görmezse bir göz
Farklılaşmaz bir dünya ellerinden tutmazsan.
Bütün dünyayı budasan
Bütün toprağı çatlatsan susuzluktan
Binlerce rengi söküp atsan
Kalır yine senle körlüğün
Kalır yine bir tohum
Kalır yine içinde binlerce renk…
Gelmesi mühim değildir o çok beklenenin
Eğer bekleyen sevda işlerse beklemesine
Ölüm o kadar da korkulur değil
Gidilecek başka bir yol yoksa eğer…
Ama gölgeler korktuğunda sahibinden
Elleri çıplak kan yüklü
Gözleri şişik mor benekli
Burnunda kan lekeli çocuklar
Ağlaşarak bekleyecek o toprakta.
Tohum yine büyüsün diye
Ha burada ha başka diyarda
Tohumu büyütmez hiçbir şey
Tohumun büyüttüğü kadar kendini büyüteni…
SairtekkaS
En beklenmedik sözcüklerle
Ansızın fısıldadı bulutlar
Yağmur sözcük sözcük döküldü göğün karanlığından…
Hiçbir şey gibi kaldı bilinen her şey
Ve her kimse hiçbir kimsenin suretine büründü.
Doğru dediğin eğriye, kalın dediğin inceye
Gün dediğin geceye, ayan dediğin üryana karıştı.
Ansızın zamanı gelip çattı.
Eller yumruk yumruk çarptı göğsüne
Diller estirdi rüzgarı daha da bir sert
Artık korkmak yoktu sonu olandan
Sonunu bilmediğinden korkardı insan.
Bir kapı açılacak sandın önceleri
Işık tatlı bir tebessüm gibi sardı dumansılığını.
Isıttı kör kuyunun karanlığını dahi
Yüreğinin karanlığı ışıdı.
Acılar yankılanır her daim topraktan
İnsanın derisi gibi damarlanır
Ve çatlar hırsından toprak kurumuşsa kuyuları
Sevgi bir cemre gibi düşmeli
Tohum olanın yüreğine
Tohum büyüdükçe yürekte büyür
Yürek büyüdükçe sevgide…
Aşk bir ağaç gibi
Kökünden sarar toprağı
Dalından uzanır göğün maviliğine.
Sevdası ne varamamaktan son bulur göğe
Nede içinde çürümekten toprağın bencilliğinde.
Aşk bir ağaç gibidir
Tohum olmaktan geçer
Tohum olmakta yetmez aşka
Tohuma sevgi katmaktan…
Bin bir renkli bir dünyanın
Kör gözleri sana düşmüş ola
Görmeyesin bin bir yeşili
Bürüse göğünü bulutun karanlığı
Alacası çatmaz ola bir vakit…
Farklı olan hiç gelmeyen değil
Açıkken görmezse bir göz
Farklılaşmaz bir dünya ellerinden tutmazsan.
Bütün dünyayı budasan
Bütün toprağı çatlatsan susuzluktan
Binlerce rengi söküp atsan
Kalır yine senle körlüğün
Kalır yine bir tohum
Kalır yine içinde binlerce renk…
Gelmesi mühim değildir o çok beklenenin
Eğer bekleyen sevda işlerse beklemesine
Ölüm o kadar da korkulur değil
Gidilecek başka bir yol yoksa eğer…
Ama gölgeler korktuğunda sahibinden
Elleri çıplak kan yüklü
Gözleri şişik mor benekli
Burnunda kan lekeli çocuklar
Ağlaşarak bekleyecek o toprakta.
Tohum yine büyüsün diye
Ha burada ha başka diyarda
Tohumu büyütmez hiçbir şey
Tohumun büyüttüğü kadar kendini büyüteni…
SairtekkaS
10 Kasım 2008 Pazartesi
GARCİA ETKİSİ
Seni sevmemeyi umursamıyor gözlerim
Kendimi sevmemeye başladığımdan beri.
Sevmekle başlar her şey diyen şarkılara inat
Meskun mahaller biriktiriyorum nefret öbeklerine.
Bir cehennem imparatorluğunun tanrısıyım
Senin gözlerinden ateşin yakıcılığını yarattım
Dağların çılgınca eridiğini gördüm bakışlarında
Bir dünyanın yok oluşunu izledim sessizliğimde.
Sen bir dünyayı yıktın merkezinde olduğun
Bir tanrı yarattın üzerinde hükmü olmayan
Tanrılığımda yere batsın o da ne oluyormuş
Ben kendimi sevmiyorum tanrıda kim oluyormuş…
SairtekkaS
Kendimi sevmemeye başladığımdan beri.
Sevmekle başlar her şey diyen şarkılara inat
Meskun mahaller biriktiriyorum nefret öbeklerine.
Bir cehennem imparatorluğunun tanrısıyım
Senin gözlerinden ateşin yakıcılığını yarattım
Dağların çılgınca eridiğini gördüm bakışlarında
Bir dünyanın yok oluşunu izledim sessizliğimde.
Sen bir dünyayı yıktın merkezinde olduğun
Bir tanrı yarattın üzerinde hükmü olmayan
Tanrılığımda yere batsın o da ne oluyormuş
Ben kendimi sevmiyorum tanrıda kim oluyormuş…
SairtekkaS
2 Kasım 2008 Pazar
MAVİ VE BEYAZ
sıkılıyor insan beklemekten
bir ömrün tek düzeliğini
infilak zamanı gelip çatıyor
bir sızı kesiyor göğsün sancısını.
göğü mavi bulutu beyaz
denizi mavi köpüğü beyaz
gözleri mavi elleri beyaz
bir düş gördüm
yalnızlığı mavi hüznü beyaz.
raylar uzanıyor yol boyundan
okyanusun koynuna bir resimde
eller uzanıyor kızıl bir günün akşamında
ateşi dökülüyor avuçlarına şeytanın.
göğü mavi bulutu beyaz
denizi mavi köpüğü beyaz
gözleri mavi elleri beyaz
bir düş gördüm
gidişin mavi gelişin beyaz.
beklemesen de yaklaşacak sanada
yaprağı kurutan hüznün eli ayağı
tutacak gırtlağından tıkandığında
gülecek deli şeytan başucunda.
göğü mavi bulutu beyaz
denizi mavi köpüğü beyaz
gözleri mavi elleri beyaz
bir düş gördüm
her yer mavi her şey beyaz.
bir ömrün tek düzeliğini
infilak zamanı gelip çatıyor
bir sızı kesiyor göğsün sancısını.
göğü mavi bulutu beyaz
denizi mavi köpüğü beyaz
gözleri mavi elleri beyaz
bir düş gördüm
yalnızlığı mavi hüznü beyaz.
raylar uzanıyor yol boyundan
okyanusun koynuna bir resimde
eller uzanıyor kızıl bir günün akşamında
ateşi dökülüyor avuçlarına şeytanın.
göğü mavi bulutu beyaz
denizi mavi köpüğü beyaz
gözleri mavi elleri beyaz
bir düş gördüm
gidişin mavi gelişin beyaz.
beklemesen de yaklaşacak sanada
yaprağı kurutan hüznün eli ayağı
tutacak gırtlağından tıkandığında
gülecek deli şeytan başucunda.
göğü mavi bulutu beyaz
denizi mavi köpüğü beyaz
gözleri mavi elleri beyaz
bir düş gördüm
her yer mavi her şey beyaz.
18 Eylül 2008 Perşembe
ÖLÜ TANRILAR
Kırlangıçların telaşına bastırdı yağmur
Bulutlar kin kusar gibi döküldüler
Adında bahar olan bir zamanda
Ne yaprak olmak tat veriyor
Ne de kuruyan bir ağacın dalı.
Zaman dökülme zamanı
İçindeki senden, ruhundaki cevapsızlıklardan
Geceye doluşmuş binlerce yıldızlardan
Karanlıkta dahi içteki gizinden
Ruhun bedenden dökülme zamanı.
Bir ömre sığdırılmış sessizlikler biriktirdin
Gardırobun hüznün renkleriyle tıka basa doldurulmuş
Dondurulmuş hayaller
Dondurulmuş aşklar
Beklemekte buzdolabında
Seviyor, sevmiyora kurban edilmiş
Yapraksız bir papatya
Kurumuş durur defter arasında…
Geçmiş obur bir kadın
Tüketmek için bekler
Geleceğin doğurganlığını…
Şimdi sen içindeki mırıltıyı dinle
Şarkılar gibi şarkılardakilerde yalan olur
Kırılgan bir yanın var
Kırılmak için bekledi hep yanında
Kesilmiş bir yaradan boşalan kan gibi
Kurumadı yaranın ağzında
Kırıldı ve kaldı öylece.
İnanacak bir tek şey araya dur
İnanç topal bir eşek gibi
Takılma eşeğin topallığına
Mevzu inancın aksiliği.
Sahi kaç tanrılı bir yaşam kurdun kendine
Sen olamıyorsa bir yaşam
Görünmez iplerinden dürtülüyorsa
Kolların, bacakların, beynin ve de yüreğin
Ve gözyaşları biriktirilemiyorsa
Yağmur suları gibi berrak
Hep bir sel hali
Çamurlu, bulanık, acı yüklü.
Buluttan çıkan gibi saf
Ana rahminden sıyrılan gibi.
Toprağa düşenin saflığıdır
Kutsanmış bir yaşamın hayalı.
Yaşamı kirleten tanrılar değil
Kirlenmiş yaşamların doğurganlığından
Ölü tanrılar büyütüyoruz yalnızca…
SairtekkaS
Bulutlar kin kusar gibi döküldüler
Adında bahar olan bir zamanda
Ne yaprak olmak tat veriyor
Ne de kuruyan bir ağacın dalı.
Zaman dökülme zamanı
İçindeki senden, ruhundaki cevapsızlıklardan
Geceye doluşmuş binlerce yıldızlardan
Karanlıkta dahi içteki gizinden
Ruhun bedenden dökülme zamanı.
Bir ömre sığdırılmış sessizlikler biriktirdin
Gardırobun hüznün renkleriyle tıka basa doldurulmuş
Dondurulmuş hayaller
Dondurulmuş aşklar
Beklemekte buzdolabında
Seviyor, sevmiyora kurban edilmiş
Yapraksız bir papatya
Kurumuş durur defter arasında…
Geçmiş obur bir kadın
Tüketmek için bekler
Geleceğin doğurganlığını…
Şimdi sen içindeki mırıltıyı dinle
Şarkılar gibi şarkılardakilerde yalan olur
Kırılgan bir yanın var
Kırılmak için bekledi hep yanında
Kesilmiş bir yaradan boşalan kan gibi
Kurumadı yaranın ağzında
Kırıldı ve kaldı öylece.
İnanacak bir tek şey araya dur
İnanç topal bir eşek gibi
Takılma eşeğin topallığına
Mevzu inancın aksiliği.
Sahi kaç tanrılı bir yaşam kurdun kendine
Sen olamıyorsa bir yaşam
Görünmez iplerinden dürtülüyorsa
Kolların, bacakların, beynin ve de yüreğin
Ve gözyaşları biriktirilemiyorsa
Yağmur suları gibi berrak
Hep bir sel hali
Çamurlu, bulanık, acı yüklü.
Buluttan çıkan gibi saf
Ana rahminden sıyrılan gibi.
Toprağa düşenin saflığıdır
Kutsanmış bir yaşamın hayalı.
Yaşamı kirleten tanrılar değil
Kirlenmiş yaşamların doğurganlığından
Ölü tanrılar büyütüyoruz yalnızca…
SairtekkaS
8 Eylül 2008 Pazartesi
DİREN BEBEK
Baharları düşledik hep birlikte
Umuttan uçurtmalar yaptık,
Yansısın ışığı göğümüzde
Göğsümüzde büyüttük kır çiçeklerini
Kalbimizin her atışı,
Bir can büyüttü.
Biz mahsun bir sevgiyi
Bizden daha masum bir yüreğe yükledik.
Diren bebek!
Bekle güzelim,
Susuz yazlara aldanma,
Sevgi sağanağında,
Yeşil bir bahar getirecek,
Gülüşün...
Bize öğütlenen umutsuzluk değildi belki.
Ama umutlu olmamız da beklenmiyor doğrusu.
Oysa binlerce yaşanmış gün içinde,
En güzel olanıdır,
Yada tek yaşanmış olanı
Haykırıyoruz...
Diren bebek!
Umutluyuz...
SairtekkaS
Umuttan uçurtmalar yaptık,
Yansısın ışığı göğümüzde
Göğsümüzde büyüttük kır çiçeklerini
Kalbimizin her atışı,
Bir can büyüttü.
Biz mahsun bir sevgiyi
Bizden daha masum bir yüreğe yükledik.
Diren bebek!
Bekle güzelim,
Susuz yazlara aldanma,
Sevgi sağanağında,
Yeşil bir bahar getirecek,
Gülüşün...
Bize öğütlenen umutsuzluk değildi belki.
Ama umutlu olmamız da beklenmiyor doğrusu.
Oysa binlerce yaşanmış gün içinde,
En güzel olanıdır,
Yada tek yaşanmış olanı
Haykırıyoruz...
Diren bebek!
Umutluyuz...
SairtekkaS
2 Eylül 2008 Salı
HASTALIKLI
hasırların altında güneşi saklasan ne olur ki
her an bir karanlık arzususu içinde barınan
köhne, korkutulmuş, uzak...
şimdi zamana inat söylevlerin olsa dilinde
konuşsan uzun uzun kendi iç sesinle
ikna olur sanma
bu kadar yabancı
bu kadar senden uzak
bu kadar sen olmayan
bir ses var içinde senin olmayan.
uçurumlara atsan bir çığlık
"Senden nefret ediyorum hayat."
karşıdan bir ses
"Senden nefret ediyorum..." bende.
işte kırık bir oyuncağa bağlanmış bir sabi gibi
hastalıklı bir tutunuş
varlığı hastalıklıya...
önceden izlediğin bir filmdeki son sahne gibi
ya da senaryosu şimdiden belli olan
hani herkesin sapıtacağı
sonunda iyilarin bir yöne
kötülerinde yönsüz kaldığı...
şimdi ya hastalıklı olma zamanı
içindeki isyan bayrağıyla karşı çıkma
"hayır ben bu sonu istemiyorum"
bunu derken aslında
tamda sapıtmanın son noktası...
bir kısır döngünün tam ortasındaysan
çözümsüzlüklere alışamazsan
çemberin orta yerinde bir yangın
artık kalmaz hastalıklığın...
SairtekkaS
her an bir karanlık arzususu içinde barınan
köhne, korkutulmuş, uzak...
şimdi zamana inat söylevlerin olsa dilinde
konuşsan uzun uzun kendi iç sesinle
ikna olur sanma
bu kadar yabancı
bu kadar senden uzak
bu kadar sen olmayan
bir ses var içinde senin olmayan.
uçurumlara atsan bir çığlık
"Senden nefret ediyorum hayat."
karşıdan bir ses
"Senden nefret ediyorum..." bende.
işte kırık bir oyuncağa bağlanmış bir sabi gibi
hastalıklı bir tutunuş
varlığı hastalıklıya...
önceden izlediğin bir filmdeki son sahne gibi
ya da senaryosu şimdiden belli olan
hani herkesin sapıtacağı
sonunda iyilarin bir yöne
kötülerinde yönsüz kaldığı...
şimdi ya hastalıklı olma zamanı
içindeki isyan bayrağıyla karşı çıkma
"hayır ben bu sonu istemiyorum"
bunu derken aslında
tamda sapıtmanın son noktası...
bir kısır döngünün tam ortasındaysan
çözümsüzlüklere alışamazsan
çemberin orta yerinde bir yangın
artık kalmaz hastalıklığın...
SairtekkaS
9 Temmuz 2008 Çarşamba
AŞKA SAÇILMIŞ SÖZCÜKLER
aşk
hani şu içimizde hep var olan
ama sanki bir yerlerde gizleniyormuşçasına bizi peşinden koşturan
çoğu zamanda farklı insanlarda arayıp ta yüreğimizin perdelerini aralamadığımızdan göremediğimiz duygu...
başkasına duyduğumuz aşkı avazımız çıktığınca bağıra dururken
kendi yüreğimizde tutunmaya çalışan o unutulmuş duygu.
**********************************************************
hem gitmek kalmanın diğer adıdır.
aşk gidilen her yerde varolmaktır....
**********************************************************
bazen her şeyin eskidiğini sanır insan
sevmek/aşk sevişmek ve her seferinde yeniden doğmak
yeniden doğmak için bir kaybeden taraftan bir kazanan taraftan
kaybetmeden kazanılmıyor büyük aşklar...
**********************************************************
hayat bazen bize anlaşılmak için elinden geleni yapıyor
ben bir yağmurum bir dalgayım bir rüzgarım diyor
sen bir yağmur gibi bir dalga gibi bir rüzgar gibi olabilirsin
sonra tutup aşkın ellerini uzatıyor ellerimize
hani yabancı bir el değil yabancı bir sıcaklıkta değil
ama farklı olan bir şeyler olmalı diye düşünmeye başlıyoruz işte o anlarda
sonra hayat diyor ki
yağmuru bilirsin farklımı
dalgalar peki
ya rüzgarlar
hepside hep aynı bir öncekinden
farklı olan kim o zaman
sensin...
**********************************************************
aşk hiç bir şey gibi değildir...
her şey biraz aşk gibidir..
**********************************************************
sanırım parçalanmıştım ama parçalarım toparlanmakta şu an.
kim bilir belki de birleşiverirler ansızın.
**********************************************************
ansızın ürperdi içim
yüreğimde buruk bir sevdanın ayak izleri
tozu toprağına karışmış koca bir şehir
avuçlarından su içen çocuklar misali
bu mavi
bu yeşil
ellerinden gözlerinden yoksun şehir
sen karşımda duran dağ
bir bak
ne görüyorsun karşında.
ben volkan ağzında yol alan bir karınca
korkularımı hiç sorma
bu kadar yakınken
tamda içinden geçenlerle paralanıyorken
bu hüznüm
bu içimde acıyan yürek
bu bitmez tükenmezlik
sonrada yokluk.
ellerinden gözlerinden yoksun şehir
ben
aşka boyanmış bir dünya....
**********************************************************
dünyanın en büyük nimetidir güzellik...
ve bir de iç güzelliğiyle doluysa o yürek
işte o zaman tatlı bir gülümsemenin ışıltısıyla sarılır
iki gamze iki ayrı yanağa sıcacık.
işte sevgi adına bir umuttur gamzeler.
kiminde ateş gibi yakıcı olurken
kiminde yağmur gibi dökülür saçlarına ansızın.
işte o anlarda seviyorum demek istersin
ya ateşle yanarsın
ya da yağmurla ıslanırsın...
ama yine de seni seviyorum gamzelim sözcüğünü
süpürecek bir tenhalık bulamazsın...
**********************************************************
bir şey var aramızda
bir yağmurla süzülüp gelen
hani pencere camında
saksıda duran çiçekleri ıslatan yağmur tanesi gibi
ellerimizden değil kollarımızdan tutan bir sağanak
şimdi çıkıp ıslanmayacaksan
seviyorum demenin ne anlamı var ki.
ben uzak iklimlerin değil
ben sevdamın sıcağının özlemindeyim.
aniden sustuğunu farz et gözlerimin
koşacak yolun yoksa bana doğru
rüzgar sırtından sokul ki
tanıyabilsin seni yüreğim.
şimdi unutuldum mu diye sorma bana
yokluğundan
bulamadım bir türlü kendimi.
seni tanıyan benim de ellerimden tut
tut ta getir ne olur.
unutma
olduğun yerde kaybettim kendimi...
**********************************************************
yağmur yağardı
ben bakardım göğe
gözlerin ağlardı
tutuşur göğünde buludu
üşür ellerin
üşür gözlerin
dolar yağardı....
**********************************************************
bir ağaç gibi sulanmayı beklersen
yağmur duasına çıkmaktan başka çaren yok...
ama başın göğe yakın olsa da bir ağaç gibi
sen yine de o suyu toprakta ara... derinlerde...
**********************************************************
gözlerime çakılıyor aymaz gözlerindeki bakışların
suskunluğumdan kaçırıyorsun bakışlarını
bir rüzgar sokuluyor aramızda ki boşluğa
bir yaprağı dans öğretir gibi sallandırmakta.
bir ağaç çırıl çıplak bir suskunluğu yüklenmiş
sen arkanı dönmüş giderken
ben arkama dönük suskunluğumu susturuyorum.
ağzımdan çıkan o sözcük
seni var edecekken beni öldürüyor.
-gitme-
ama rüzgarın işi yaprakla.
sende umurunda değilsin bende.
oysa bende yaprağı çok severim.
şimdi sen varken sözü olmaz diye düşünüyorsundur.
-git-me
çalıyorum rüzgardan yaprağı.
hala susuyorum
hala yoksun.
suskunluğumdan yapraklar kanamakta.
korkuyorum.
yaş oluyorum.
korkuyorum.
sessiz sessiz yağıyorum.
ben yağdıkça sen oluyorum...
**********************************************************
koca dünyayı un ufak ediyor bakışların
ya da bana öyle geliyor.
düşündüğüm de un ufak olan ben miydim yoksa
bir büyüklük var karşımda
öğütülüyorum
öğütüyorsun
dünya dönüyor değirmen taşı misali
bin parçaya bölünüyorum
dağılıyorum altı kıtaya altı ayrı coğrafyaya
kiminde kar altında fırlayan kardelen
kiminde sular ortasında bir nergis
kiminde bir parça yosun
kiminde barışa doğru bir dal zeytin
kiminde mezar başında karanfil
bana sorarsan elindeyim bir gül
ne olur gül...
Sairtekkas
hani şu içimizde hep var olan
ama sanki bir yerlerde gizleniyormuşçasına bizi peşinden koşturan
çoğu zamanda farklı insanlarda arayıp ta yüreğimizin perdelerini aralamadığımızdan göremediğimiz duygu...
başkasına duyduğumuz aşkı avazımız çıktığınca bağıra dururken
kendi yüreğimizde tutunmaya çalışan o unutulmuş duygu.
**********************************************************
hem gitmek kalmanın diğer adıdır.
aşk gidilen her yerde varolmaktır....
**********************************************************
bazen her şeyin eskidiğini sanır insan
sevmek/aşk sevişmek ve her seferinde yeniden doğmak
yeniden doğmak için bir kaybeden taraftan bir kazanan taraftan
kaybetmeden kazanılmıyor büyük aşklar...
**********************************************************
hayat bazen bize anlaşılmak için elinden geleni yapıyor
ben bir yağmurum bir dalgayım bir rüzgarım diyor
sen bir yağmur gibi bir dalga gibi bir rüzgar gibi olabilirsin
sonra tutup aşkın ellerini uzatıyor ellerimize
hani yabancı bir el değil yabancı bir sıcaklıkta değil
ama farklı olan bir şeyler olmalı diye düşünmeye başlıyoruz işte o anlarda
sonra hayat diyor ki
yağmuru bilirsin farklımı
dalgalar peki
ya rüzgarlar
hepside hep aynı bir öncekinden
farklı olan kim o zaman
sensin...
**********************************************************
aşk hiç bir şey gibi değildir...
her şey biraz aşk gibidir..
**********************************************************
sanırım parçalanmıştım ama parçalarım toparlanmakta şu an.
kim bilir belki de birleşiverirler ansızın.
**********************************************************
ansızın ürperdi içim
yüreğimde buruk bir sevdanın ayak izleri
tozu toprağına karışmış koca bir şehir
avuçlarından su içen çocuklar misali
bu mavi
bu yeşil
ellerinden gözlerinden yoksun şehir
sen karşımda duran dağ
bir bak
ne görüyorsun karşında.
ben volkan ağzında yol alan bir karınca
korkularımı hiç sorma
bu kadar yakınken
tamda içinden geçenlerle paralanıyorken
bu hüznüm
bu içimde acıyan yürek
bu bitmez tükenmezlik
sonrada yokluk.
ellerinden gözlerinden yoksun şehir
ben
aşka boyanmış bir dünya....
**********************************************************
dünyanın en büyük nimetidir güzellik...
ve bir de iç güzelliğiyle doluysa o yürek
işte o zaman tatlı bir gülümsemenin ışıltısıyla sarılır
iki gamze iki ayrı yanağa sıcacık.
işte sevgi adına bir umuttur gamzeler.
kiminde ateş gibi yakıcı olurken
kiminde yağmur gibi dökülür saçlarına ansızın.
işte o anlarda seviyorum demek istersin
ya ateşle yanarsın
ya da yağmurla ıslanırsın...
ama yine de seni seviyorum gamzelim sözcüğünü
süpürecek bir tenhalık bulamazsın...
**********************************************************
bir şey var aramızda
bir yağmurla süzülüp gelen
hani pencere camında
saksıda duran çiçekleri ıslatan yağmur tanesi gibi
ellerimizden değil kollarımızdan tutan bir sağanak
şimdi çıkıp ıslanmayacaksan
seviyorum demenin ne anlamı var ki.
ben uzak iklimlerin değil
ben sevdamın sıcağının özlemindeyim.
aniden sustuğunu farz et gözlerimin
koşacak yolun yoksa bana doğru
rüzgar sırtından sokul ki
tanıyabilsin seni yüreğim.
şimdi unutuldum mu diye sorma bana
yokluğundan
bulamadım bir türlü kendimi.
seni tanıyan benim de ellerimden tut
tut ta getir ne olur.
unutma
olduğun yerde kaybettim kendimi...
**********************************************************
yağmur yağardı
ben bakardım göğe
gözlerin ağlardı
tutuşur göğünde buludu
üşür ellerin
üşür gözlerin
dolar yağardı....
**********************************************************
bir ağaç gibi sulanmayı beklersen
yağmur duasına çıkmaktan başka çaren yok...
ama başın göğe yakın olsa da bir ağaç gibi
sen yine de o suyu toprakta ara... derinlerde...
**********************************************************
gözlerime çakılıyor aymaz gözlerindeki bakışların
suskunluğumdan kaçırıyorsun bakışlarını
bir rüzgar sokuluyor aramızda ki boşluğa
bir yaprağı dans öğretir gibi sallandırmakta.
bir ağaç çırıl çıplak bir suskunluğu yüklenmiş
sen arkanı dönmüş giderken
ben arkama dönük suskunluğumu susturuyorum.
ağzımdan çıkan o sözcük
seni var edecekken beni öldürüyor.
-gitme-
ama rüzgarın işi yaprakla.
sende umurunda değilsin bende.
oysa bende yaprağı çok severim.
şimdi sen varken sözü olmaz diye düşünüyorsundur.
-git-me
çalıyorum rüzgardan yaprağı.
hala susuyorum
hala yoksun.
suskunluğumdan yapraklar kanamakta.
korkuyorum.
yaş oluyorum.
korkuyorum.
sessiz sessiz yağıyorum.
ben yağdıkça sen oluyorum...
**********************************************************
koca dünyayı un ufak ediyor bakışların
ya da bana öyle geliyor.
düşündüğüm de un ufak olan ben miydim yoksa
bir büyüklük var karşımda
öğütülüyorum
öğütüyorsun
dünya dönüyor değirmen taşı misali
bin parçaya bölünüyorum
dağılıyorum altı kıtaya altı ayrı coğrafyaya
kiminde kar altında fırlayan kardelen
kiminde sular ortasında bir nergis
kiminde bir parça yosun
kiminde barışa doğru bir dal zeytin
kiminde mezar başında karanfil
bana sorarsan elindeyim bir gül
ne olur gül...
Sairtekkas
ÜZÜNTÜ
Sım sıkı sardı toprağı beyaz yorganla
Üşüyüp de hasta olmasın çocukları.
Yaprakları dökük gerdan kırmış dallardan
Ürkmüş sanırda üzülür, göçebe kuşları.
Çocuğunu emziren ana gibi
Su dolar göğüsleri bütün bulutların.
Memeye saldıran bebekler gibi
Doyar karnı tüm ağaçların.
Yeşile bezendi mi dağları
Çağırır göçebeleri ağaçlar.
Göz yaşları durur bulutların
Dallarda ötüşür sıcağın kuşları.
SairtekkaS
Üşüyüp de hasta olmasın çocukları.
Yaprakları dökük gerdan kırmış dallardan
Ürkmüş sanırda üzülür, göçebe kuşları.
Çocuğunu emziren ana gibi
Su dolar göğüsleri bütün bulutların.
Memeye saldıran bebekler gibi
Doyar karnı tüm ağaçların.
Yeşile bezendi mi dağları
Çağırır göçebeleri ağaçlar.
Göz yaşları durur bulutların
Dallarda ötüşür sıcağın kuşları.
SairtekkaS
SON NOKTA
Sen sevmez sanırsın
Bense korkaklık bilirim
Neyse istediğimiz şey
Bir imlik gibi düğümlenir.
Her şey gibi
Senin isminde
Geçen zamanın koynunda
Toprak gibi çoraklaşır.
Hiç bilmedik aslında
Gözler söylediler
Neler söylendiyse.
Birimiz duymazdan geldik
Diğerimiz görmezden.
Anlayabilmek seni
Ki!
Anlatamamaktı zor olanı.
Tercihler vardı.
Ve ben zincirin
Koparılmış kıyısındayım.
Buluttan ayrılmış yağmur tanesi gibi
Bir şeylerin başlangıcı
Ve bir çok şeyin sonundayım.
Bu cümlenin son noktası
Sensin....
Sairtekkas
Bense korkaklık bilirim
Neyse istediğimiz şey
Bir imlik gibi düğümlenir.
Her şey gibi
Senin isminde
Geçen zamanın koynunda
Toprak gibi çoraklaşır.
Hiç bilmedik aslında
Gözler söylediler
Neler söylendiyse.
Birimiz duymazdan geldik
Diğerimiz görmezden.
Anlayabilmek seni
Ki!
Anlatamamaktı zor olanı.
Tercihler vardı.
Ve ben zincirin
Koparılmış kıyısındayım.
Buluttan ayrılmış yağmur tanesi gibi
Bir şeylerin başlangıcı
Ve bir çok şeyin sonundayım.
Bu cümlenin son noktası
Sensin....
Sairtekkas
GÖRMÜYORSUN
Yağmurlardan ıslanmış gözlerin
Kurut yüreğindeki ıslaklığı.
Bu geceler yaman gecelerdir
Geçilmez içinden korkusuz
Sonsuzluğa uzanmış gibi duran bu deniz
Beslenir gözyaşlarından.
Ne oldu da doldu için böyle
Zamansız açan çiçeğini mi kuruttun
Üzülme
Zamansızlığı döner bir gün.
Sevmekle başlayıp ta sevmekle biten türkülere
Hala ağlar mısın bilmem kuytularda.
Ekmeğine katık yapmıyorsun sanırım sevgiyi
Yoksa dolmazdı gözlerin böyle kocaman
Yalandanda olsa görmeliydin düşlerinde
Öyle inanacağından değil ama
Kanmalıydın bu düşün yokluğuna.
Sen var mıydın kapının eşiğinde
O kapıya dikkat
Yıllardır çarpılır durur suratlara
Kimseler bilmesin diye adaklar adadım
Herkesler biliyor oysa ki senin güzelliğini
Gözlerinden başlamak isterdim
Gözlerinde takılıp kalıyorum.
Daha başlamadan gözlerinde bitiyorum.
Ben yaramaz bir çocuğum
Hiçbir oyun sonuna değin sürmedi ben varken
Sulu göz olmak neye yarar ki
Bilyelerin çalınmış topun patlamış
Diken izleri durur bacaklarımda.
Korkarak kaçtığımız bu yollar
Tekin değil dünyada ki hiçbir yol
Hep bir şeyler çalınıyor sana ait olan
Bir gün senide çalacaklar biliyorum
Ama o kadar da kötü değil aslında
Bunu isteyen sensin biliyorum.
Biliyorum da niye dolmuş gözlerin
Anlamıyorum.
Bir ömür yetmiyor seni anlamama
Kaçmalıyım diyorum.
Kaçacak bir ben bulamıyorum içimde
Ağlatılacak çocuklar çoktan susturuldu
Yüreğimde patlak veren bu volkan
Yutar mı sandın yüreğimde seni.
Şimdi koca bir dağ kıvamında durmaktasın öyle.
Ağırlığınla eziliyorum.
Görmüyorsun...
SairtekkaS
Kurut yüreğindeki ıslaklığı.
Bu geceler yaman gecelerdir
Geçilmez içinden korkusuz
Sonsuzluğa uzanmış gibi duran bu deniz
Beslenir gözyaşlarından.
Ne oldu da doldu için böyle
Zamansız açan çiçeğini mi kuruttun
Üzülme
Zamansızlığı döner bir gün.
Sevmekle başlayıp ta sevmekle biten türkülere
Hala ağlar mısın bilmem kuytularda.
Ekmeğine katık yapmıyorsun sanırım sevgiyi
Yoksa dolmazdı gözlerin böyle kocaman
Yalandanda olsa görmeliydin düşlerinde
Öyle inanacağından değil ama
Kanmalıydın bu düşün yokluğuna.
Sen var mıydın kapının eşiğinde
O kapıya dikkat
Yıllardır çarpılır durur suratlara
Kimseler bilmesin diye adaklar adadım
Herkesler biliyor oysa ki senin güzelliğini
Gözlerinden başlamak isterdim
Gözlerinde takılıp kalıyorum.
Daha başlamadan gözlerinde bitiyorum.
Ben yaramaz bir çocuğum
Hiçbir oyun sonuna değin sürmedi ben varken
Sulu göz olmak neye yarar ki
Bilyelerin çalınmış topun patlamış
Diken izleri durur bacaklarımda.
Korkarak kaçtığımız bu yollar
Tekin değil dünyada ki hiçbir yol
Hep bir şeyler çalınıyor sana ait olan
Bir gün senide çalacaklar biliyorum
Ama o kadar da kötü değil aslında
Bunu isteyen sensin biliyorum.
Biliyorum da niye dolmuş gözlerin
Anlamıyorum.
Bir ömür yetmiyor seni anlamama
Kaçmalıyım diyorum.
Kaçacak bir ben bulamıyorum içimde
Ağlatılacak çocuklar çoktan susturuldu
Yüreğimde patlak veren bu volkan
Yutar mı sandın yüreğimde seni.
Şimdi koca bir dağ kıvamında durmaktasın öyle.
Ağırlığınla eziliyorum.
Görmüyorsun...
SairtekkaS
BOZ-KIR
İnan diye başladı bu yaşam
Sulandı durdu önceleri,
Boztepeler de, Kırşehirlerde...
Yani bildik bütün bozkırlarda ki gibi.
Aynı hikayelerin tanıdık yüzleri.
Hani acıları değil midir ki onları büyüten
Bazen bir ninni,
Bazen bir ağıt yüklü.
Ve her an yanı başında duran çaresizliğin yüzü.
Mutluluk mu?
Kuru ekmeğin üstüne katık yapılan
Bir baş soğan gibi
Başı dik babamın sert ve sevecen gözleri.
Düşündüm de
Hala bir soğan gibi yaşartır gözlerimi.
Döndü anamı bilmezsiniz siz,
Belki bu bozkırları da.
Ve hiç kimse göremedi benim gibi
Asırlık çınar heybetiyle bulutlara değin uzanışını.
Yüreğinin toprağına ekti.
Önce kocasını
Sonrasında oğlunu.
Babamı...
Ve o topraktan biçildi
Baştan aşağı bütün bedenimi saran sevgisi.
Önce usul usul eserdi.
Ve bütün kavak ağaçları bilirdi Döndü’nün sevgisini.
Bir gerçek,
Bir düş gibi.
Anam Fadime’nin saçları dalgalanırdı,
Ki!
Bir iki sefer gördüğümü anımsarım sırma saçlarını.
Bazen gecenin karanlığındaymış gibi siyah,
Bazıları ak ışığa bürünmüşçesine beyaz,
Kiminde de kınalar yakılıp ta kızıla çalmış.
Bir denizin sessiz yüzünde seğiren dalgalar gibi
Taranıveriyordu göz ucuma saplanıp kalan rüzgarla.
Oysa ki bu yaşamların kıyısına
Sokulamadı hiçbir zaman
Denizin tuzlu ve serin suları.
O yüzdendir ki deniz bir özlemdir.
Mutluluk gibi...
SairtekkaS
Sulandı durdu önceleri,
Boztepeler de, Kırşehirlerde...
Yani bildik bütün bozkırlarda ki gibi.
Aynı hikayelerin tanıdık yüzleri.
Hani acıları değil midir ki onları büyüten
Bazen bir ninni,
Bazen bir ağıt yüklü.
Ve her an yanı başında duran çaresizliğin yüzü.
Mutluluk mu?
Kuru ekmeğin üstüne katık yapılan
Bir baş soğan gibi
Başı dik babamın sert ve sevecen gözleri.
Düşündüm de
Hala bir soğan gibi yaşartır gözlerimi.
Döndü anamı bilmezsiniz siz,
Belki bu bozkırları da.
Ve hiç kimse göremedi benim gibi
Asırlık çınar heybetiyle bulutlara değin uzanışını.
Yüreğinin toprağına ekti.
Önce kocasını
Sonrasında oğlunu.
Babamı...
Ve o topraktan biçildi
Baştan aşağı bütün bedenimi saran sevgisi.
Önce usul usul eserdi.
Ve bütün kavak ağaçları bilirdi Döndü’nün sevgisini.
Bir gerçek,
Bir düş gibi.
Anam Fadime’nin saçları dalgalanırdı,
Ki!
Bir iki sefer gördüğümü anımsarım sırma saçlarını.
Bazen gecenin karanlığındaymış gibi siyah,
Bazıları ak ışığa bürünmüşçesine beyaz,
Kiminde de kınalar yakılıp ta kızıla çalmış.
Bir denizin sessiz yüzünde seğiren dalgalar gibi
Taranıveriyordu göz ucuma saplanıp kalan rüzgarla.
Oysa ki bu yaşamların kıyısına
Sokulamadı hiçbir zaman
Denizin tuzlu ve serin suları.
O yüzdendir ki deniz bir özlemdir.
Mutluluk gibi...
SairtekkaS
29 Haziran 2008 Pazar
HAYAL KENT
Bir hayal kentinde deviniyor kalp atışların
Yalın ayaklar ıslanıyor sokaklarında
Ay ışığı gözlerinden yansırken
Rüzgar tenin kokusu, tenin rüzgar
Gözlerinden düşen yaş Fırat’ın akıntısı
Hıçkırıkların Marmara depremi gibi sarsıyor
Sonra masum gözyaşından geçiyor güneş
Gözyaşın gökkuşağı, gökkuşağı sen…
SairtekkaS
Yalın ayaklar ıslanıyor sokaklarında
Ay ışığı gözlerinden yansırken
Rüzgar tenin kokusu, tenin rüzgar
Gözlerinden düşen yaş Fırat’ın akıntısı
Hıçkırıkların Marmara depremi gibi sarsıyor
Sonra masum gözyaşından geçiyor güneş
Gözyaşın gökkuşağı, gökkuşağı sen…
SairtekkaS
21 Haziran 2008 Cumartesi
GÖLGEMİ BANA GERİ VER SEVGİLİ
Hava yavaştan kararıyordu.
Birazdan güneş kaybolup gidecekti.
Ortada lambaların ışıltıları kalacaktı.
Sokağın bittiği yere doğru yürüdü.
Belki de bu ilkti.
Kim bilir?
İçinde belirsiz bir korku yerleşmişti.
O kadar heyecanlıydı ki!
Bacakları dizleri hizasında raks ediyor gibiydi.
Ansızın karartıların arasından gölgeler büyüyordu.
Ellerinde mumlar tutan gölgeler belirsiz sesler çıkararak göğün karanlığında kayboluyordu. Sonra biri ve bir diğeri.
Evlerin duvarlarında çarpılıp dönen gölgelerin çığlıkları kulağını sağır edercesine yankılanıyordu.
Neydi ki bu böyle?
Küçüklüğünde söylenen hikayelerdeki korkulardandı.
Belki de daha korkunçtu.
Şimdi sus pus olmuş öylece gölgelerin çığlıkları arasında düşünmekle susmanın çizdiği kalın hatların ortasında korkularıyla bir başına kalmıştı.
Bu yalnızlık tekin değil diye geçirdi içinden.
En azından biri olmalıydı şimdi ellerinden tutabileceği.
Ama kim?
Yıllardır süren bir çıldırma nöbetinin tam ortasında nerden çıktı bu yalnızlık der gibi bakıyordu gölgelere.
Gölgelerden biri ayyaşlar gibi bir sağa bir sola kıvrılarak büyüyüp küçülüyordu.
Sonra durup önce zifiri siyaha kesiyor sonra hafif karartılı haline dönüyordu.
Yılların çilesini isyanına taşıyan birini andırıyordu.
Büyüdükçe içindeki çocuk küçülüyor, küçüldükçe büyüyordu.
Kahkahası bir tuhaftı bu gölgenin.
İçki kokusunu andırır bir kahkahaydı.
Loşluklarda, kuytularda saklanmış mayhoş bir kokuydu.
Şarabı andırıyor sandı.
Hiç şarap içmişliği yoktu oysaki.
Gölge yaklaştı.
Ayak uçlarına değdi.
Yürüdü üzerinden.
Gözlerinden saçlarına ve saçlarından karanlığa.
Arkasında bir iz bırakmadan kayboldu.
Hızlı çarpıyordu yüreği.
Astım hastalarının hırıltıları sarmıştı boğazını.
Koskoca gelen dünya bir anda bu sokak arasına sıkışıp kalmıştı.
Bir an bağırayım diye düşündü.
Etrafta ne sesini işitecek birileri vardı.
Ne de boğazındaki hırıltılardan dolayı seslenebilecek gücü.
Hafiften rüzgarla savrulan yaprak edasıyla yığılıverdi dizlerinin üzerine.
Gözleri gecenin karanlığında göğün belirsiz bir noktasına çevrilmişti.
Gözleri karanlığı yutarcasına kararıyordu.
Tenini yalayan rüzgar terlemiş bedenini buza kesiyordu.
Elleriyle geceden yıldız koparmak istercesine hareketler yapmaya başlamıştı.
Karanlıktan başka tutulacak bir şeyler olmadığını görünce duraksadı.
Korkuyla kocaman açılmış gözlerini yavaştan yummaya başladı.
Gölgeler azalıyordu bir bir.
Ve göz kapaklarını olabildiğince sıkmaya başladı.
Sokağı saran gölgeler göz kapaklarının tersinden doluşuyordu.
Orası da çok karanlıktı.
Her şey o kadar büyüyordu ki kendide şaştı.
Bütün vücudunu bir titremedir sarıvermişti bir anda.
Bir nokta da durdu.
Elleri, gözleri, bedeni...
Gölgesi kalktı dizlerinin üstüne.
Şimdi ayaktaydı.
Tepeden bakıyordu kendisine.
Bir aşağıda kalıyor bir tepeden bakar buluyordu.
Sonra nedendir bilmeden sokağın başına doğru yürümeye başladı.
Elleri karanlıktı.
Gözleri karanlıktı.
Ama duymuyordu rüzgarı.
Bir çok gölgenin arasına karışmıştı artık.
Ardına döndü.
Ve uzunca bir süre bakındı durdu.
Dönmelimiydi.
Dönmedi.
Ardı sıra dönüp sokağın bittiği yöne doğru sürüdü ayaklarını.
Sokağın başındaki ışıkta yok olup gitti.
Geride dizleri üzerinde büyümüş iki göz bırakarak.
Kendisini gölgesinde yitirmiş biri olarak kalktı.
Gölgeler yoktu artık.
Hala korkuyordu ama.
Bir adım atacak oldu.
Kaldıramadı ayaklarını.
Tekrar zorladı.
Yine olmadı.
Çakılıp kalmıştı.
Hiç oynamıyordu yerinden.
Gözleriyle süzdü her bir yanını.
Derin bir nefes çekti ciğerlerine.
Hırıltısı kesilmişti ciğerlerinin.
Vücudunda ki donukluk çözülmeye başlamıştı.
Önce bir adım.
Sonra bir adım daha.
Koşmaya başladı.
Işıkların olduğu yere gelince durdu.
Ardına bakındı sonra kolundaki saatine.
Durmuştu saati.
Gitmeliydi.
Sudan çıkmış balıktan berbat bir halde sokağı eskitmeye başlamıştı adımları.
Geldiğinde çok geçti.
Yoktu orada.
Sustu gözleri.
Sustu elleri.
Sustu ayakları.
Sus pus oldu yüreği.
Bitmişti her şey bir anda.
O gelmişti.
Gidemedim dercesine susuyordu.
Kolları hareketsiz yanlarına çakıldı.
Ağır adımlarla karanlığın içinde kaybolup gitti.
Gece acımtırak bir rüzgar melodisiyle sabaha gebe öylece kala kalmıştı.
Bir sevgilinin sıcak ellerini çalmıştı gölgeler.
Kendi gölgesi yoktu artık...
SairtekkaS
Birazdan güneş kaybolup gidecekti.
Ortada lambaların ışıltıları kalacaktı.
Sokağın bittiği yere doğru yürüdü.
Belki de bu ilkti.
Kim bilir?
İçinde belirsiz bir korku yerleşmişti.
O kadar heyecanlıydı ki!
Bacakları dizleri hizasında raks ediyor gibiydi.
Ansızın karartıların arasından gölgeler büyüyordu.
Ellerinde mumlar tutan gölgeler belirsiz sesler çıkararak göğün karanlığında kayboluyordu. Sonra biri ve bir diğeri.
Evlerin duvarlarında çarpılıp dönen gölgelerin çığlıkları kulağını sağır edercesine yankılanıyordu.
Neydi ki bu böyle?
Küçüklüğünde söylenen hikayelerdeki korkulardandı.
Belki de daha korkunçtu.
Şimdi sus pus olmuş öylece gölgelerin çığlıkları arasında düşünmekle susmanın çizdiği kalın hatların ortasında korkularıyla bir başına kalmıştı.
Bu yalnızlık tekin değil diye geçirdi içinden.
En azından biri olmalıydı şimdi ellerinden tutabileceği.
Ama kim?
Yıllardır süren bir çıldırma nöbetinin tam ortasında nerden çıktı bu yalnızlık der gibi bakıyordu gölgelere.
Gölgelerden biri ayyaşlar gibi bir sağa bir sola kıvrılarak büyüyüp küçülüyordu.
Sonra durup önce zifiri siyaha kesiyor sonra hafif karartılı haline dönüyordu.
Yılların çilesini isyanına taşıyan birini andırıyordu.
Büyüdükçe içindeki çocuk küçülüyor, küçüldükçe büyüyordu.
Kahkahası bir tuhaftı bu gölgenin.
İçki kokusunu andırır bir kahkahaydı.
Loşluklarda, kuytularda saklanmış mayhoş bir kokuydu.
Şarabı andırıyor sandı.
Hiç şarap içmişliği yoktu oysaki.
Gölge yaklaştı.
Ayak uçlarına değdi.
Yürüdü üzerinden.
Gözlerinden saçlarına ve saçlarından karanlığa.
Arkasında bir iz bırakmadan kayboldu.
Hızlı çarpıyordu yüreği.
Astım hastalarının hırıltıları sarmıştı boğazını.
Koskoca gelen dünya bir anda bu sokak arasına sıkışıp kalmıştı.
Bir an bağırayım diye düşündü.
Etrafta ne sesini işitecek birileri vardı.
Ne de boğazındaki hırıltılardan dolayı seslenebilecek gücü.
Hafiften rüzgarla savrulan yaprak edasıyla yığılıverdi dizlerinin üzerine.
Gözleri gecenin karanlığında göğün belirsiz bir noktasına çevrilmişti.
Gözleri karanlığı yutarcasına kararıyordu.
Tenini yalayan rüzgar terlemiş bedenini buza kesiyordu.
Elleriyle geceden yıldız koparmak istercesine hareketler yapmaya başlamıştı.
Karanlıktan başka tutulacak bir şeyler olmadığını görünce duraksadı.
Korkuyla kocaman açılmış gözlerini yavaştan yummaya başladı.
Gölgeler azalıyordu bir bir.
Ve göz kapaklarını olabildiğince sıkmaya başladı.
Sokağı saran gölgeler göz kapaklarının tersinden doluşuyordu.
Orası da çok karanlıktı.
Her şey o kadar büyüyordu ki kendide şaştı.
Bütün vücudunu bir titremedir sarıvermişti bir anda.
Bir nokta da durdu.
Elleri, gözleri, bedeni...
Gölgesi kalktı dizlerinin üstüne.
Şimdi ayaktaydı.
Tepeden bakıyordu kendisine.
Bir aşağıda kalıyor bir tepeden bakar buluyordu.
Sonra nedendir bilmeden sokağın başına doğru yürümeye başladı.
Elleri karanlıktı.
Gözleri karanlıktı.
Ama duymuyordu rüzgarı.
Bir çok gölgenin arasına karışmıştı artık.
Ardına döndü.
Ve uzunca bir süre bakındı durdu.
Dönmelimiydi.
Dönmedi.
Ardı sıra dönüp sokağın bittiği yöne doğru sürüdü ayaklarını.
Sokağın başındaki ışıkta yok olup gitti.
Geride dizleri üzerinde büyümüş iki göz bırakarak.
Kendisini gölgesinde yitirmiş biri olarak kalktı.
Gölgeler yoktu artık.
Hala korkuyordu ama.
Bir adım atacak oldu.
Kaldıramadı ayaklarını.
Tekrar zorladı.
Yine olmadı.
Çakılıp kalmıştı.
Hiç oynamıyordu yerinden.
Gözleriyle süzdü her bir yanını.
Derin bir nefes çekti ciğerlerine.
Hırıltısı kesilmişti ciğerlerinin.
Vücudunda ki donukluk çözülmeye başlamıştı.
Önce bir adım.
Sonra bir adım daha.
Koşmaya başladı.
Işıkların olduğu yere gelince durdu.
Ardına bakındı sonra kolundaki saatine.
Durmuştu saati.
Gitmeliydi.
Sudan çıkmış balıktan berbat bir halde sokağı eskitmeye başlamıştı adımları.
Geldiğinde çok geçti.
Yoktu orada.
Sustu gözleri.
Sustu elleri.
Sustu ayakları.
Sus pus oldu yüreği.
Bitmişti her şey bir anda.
O gelmişti.
Gidemedim dercesine susuyordu.
Kolları hareketsiz yanlarına çakıldı.
Ağır adımlarla karanlığın içinde kaybolup gitti.
Gece acımtırak bir rüzgar melodisiyle sabaha gebe öylece kala kalmıştı.
Bir sevgilinin sıcak ellerini çalmıştı gölgeler.
Kendi gölgesi yoktu artık...
SairtekkaS
HAYDİ HAYAT
Haydi hayat diyebilmeli insan
Sıra sende şimdi
Sıyrılmalı uykusundan hüznün
Ayık olmalı şimdi…
Yüzünde barındırmalı aydınlığı
Gözler gülmeli dudaklarla
Çarpmalı kalbin sevinç dolu
Umut dolmalı odacıklarına
Sebep aramamalı
Sebepsizken sevmeli
El verebilmeli
El ele yürümek için…
Dağları aşmak yorar
Kendini aşmaktadır zorluk
Bir dağ gibi olursa için
Aşarsın tüm yorgunluğunu…
Haydi hayat
Şimdi tam sırası
Bana kenetlenecek eller sundun
Sana sunuyorum ellerimi
Sana adanmış bir kalbi…
SairtekkaS
Sıra sende şimdi
Sıyrılmalı uykusundan hüznün
Ayık olmalı şimdi…
Yüzünde barındırmalı aydınlığı
Gözler gülmeli dudaklarla
Çarpmalı kalbin sevinç dolu
Umut dolmalı odacıklarına
Sebep aramamalı
Sebepsizken sevmeli
El verebilmeli
El ele yürümek için…
Dağları aşmak yorar
Kendini aşmaktadır zorluk
Bir dağ gibi olursa için
Aşarsın tüm yorgunluğunu…
Haydi hayat
Şimdi tam sırası
Bana kenetlenecek eller sundun
Sana sunuyorum ellerimi
Sana adanmış bir kalbi…
SairtekkaS
20 Haziran 2008 Cuma
DOKUNSAN
güneşe yürür
gözü yaşlı
ellerinde keder
saçlarında esmer bir sabah
kızıla çalar bulutun beyazı
hem güler
hem ağlar
güneş uzakta
dokunsan yanacak kadar...
dokunsan yağacak kadar
doğurgandır gökyüzü
keder ve hasret
sonrası özlem
bitmez tükenmez...
dokunsan kanayacak kadar
hırçın ve arzulu
ve bir o kadar da sevdalı.
ama sessiz
ama yoksun
ama kimsesiz.
dokunsan açacak kadar
çiçek kokulu
bahar yüzlü
ipek tenli
hep uzak
hep sonsuz
ve hep imkansız...
sairtekkas
gözü yaşlı
ellerinde keder
saçlarında esmer bir sabah
kızıla çalar bulutun beyazı
hem güler
hem ağlar
güneş uzakta
dokunsan yanacak kadar...
dokunsan yağacak kadar
doğurgandır gökyüzü
keder ve hasret
sonrası özlem
bitmez tükenmez...
dokunsan kanayacak kadar
hırçın ve arzulu
ve bir o kadar da sevdalı.
ama sessiz
ama yoksun
ama kimsesiz.
dokunsan açacak kadar
çiçek kokulu
bahar yüzlü
ipek tenli
hep uzak
hep sonsuz
ve hep imkansız...
sairtekkas
14 Haziran 2008 Cumartesi
TEKİL HÜZÜN
Sokak lambalarını kıran çocuklar kadar
Seviyorum bende yıldız dolu karanlığı
Kendi içinde yön değiştiren akıntılarla
Süzülüyorum bir çocuk şenliğinin hoşluğuna.
Eskileri düşünüyorum
Eskitenleri...
Gülüyorum.
Aksi suratlı ihtiyarlarda görüyorum
Masum bir bebeğin tatlı gülüşünü
Karanlık gecelerde yıldızlardan
Anımsıyorum güneşin tekil hüznünü...
Yalnızlığı düşünüyorum
Yalnız bırakanları...
Üşüyorum.
SairtekkaS
Seviyorum bende yıldız dolu karanlığı
Kendi içinde yön değiştiren akıntılarla
Süzülüyorum bir çocuk şenliğinin hoşluğuna.
Eskileri düşünüyorum
Eskitenleri...
Gülüyorum.
Aksi suratlı ihtiyarlarda görüyorum
Masum bir bebeğin tatlı gülüşünü
Karanlık gecelerde yıldızlardan
Anımsıyorum güneşin tekil hüznünü...
Yalnızlığı düşünüyorum
Yalnız bırakanları...
Üşüyorum.
SairtekkaS
2 Haziran 2008 Pazartesi
BAŞAK TENLİ GÜNEŞ
Başak tenli bir bebek gibi doğuyor,
İki tepenin ayrıştığı noktadan güneş.
Elleri nasır yumağı bir ana geçiyor,
Toprak, yumru yumru dağılıyor ayak uçlarında.
Binbir rengin giydirildiği taze gelin,
Süpürür rüzgarı etekliğinde bir dağ.
Yollara düşer hüzün;
Çıplak fahişelerin göğsünden damlar gibi
Boşalır bulutların gözyaşları.
Ve kuşanır taze gelin,
Fahişelerin göğsünden bebeğin gülüşünü.
Saçları sarı gözleri ela,
Bir bahar,
Sürter hayatının tenhalıklarında.
Kuşatılmış bir özgürlüktü bizimkisi.
Her an susturulmuş,
Öfkesi dahi kusulmamış.
Yıllar iki ağacın arasında gerilmiş,
Bir ipte kurutmakta öfkemizi.
Kuruyan yaprakların dökülmesine inat;
Islaktır yamacında
Gelincikler dağların…
Şimdi söylenmemiş sözler gizlidir ezgilerde.
Ve can almaz hiçbir sözcük,
Yalnız derin bir yaradır unutulmak istenen.
Ölümle kardeşcesine,
Heran ve hiçin arasında sıkışan,
Kahpe bir gülüştür uçurumlarımda yankılanan…
Dağları sevdimi insan,
Dağ gibi sever olmaz.
Seveceksin karıncayı görmeden,
İncitilmiş düşlerin kuytuluklarında boğulmadan,
Aniden ürpererek…
Serpileceksin sabahın seherinde ansızın;
Çiğ düşeceksin otlara,
Pişmek için güneşin tebessümüyle.
Sevmek varolmaktır.
Yokoldum diye düşünmez damla,
Bir bulut besliyorsa denizleri,
Ve sen bir fahişe gibi
Tüketiyorsan içindeki damlaları...
Bilki!
Kızgın bir volkanın başına kondurulmuş
Soğuk bir taçsın yalnızca…
SairtekkaS
İki tepenin ayrıştığı noktadan güneş.
Elleri nasır yumağı bir ana geçiyor,
Toprak, yumru yumru dağılıyor ayak uçlarında.
Binbir rengin giydirildiği taze gelin,
Süpürür rüzgarı etekliğinde bir dağ.
Yollara düşer hüzün;
Çıplak fahişelerin göğsünden damlar gibi
Boşalır bulutların gözyaşları.
Ve kuşanır taze gelin,
Fahişelerin göğsünden bebeğin gülüşünü.
Saçları sarı gözleri ela,
Bir bahar,
Sürter hayatının tenhalıklarında.
Kuşatılmış bir özgürlüktü bizimkisi.
Her an susturulmuş,
Öfkesi dahi kusulmamış.
Yıllar iki ağacın arasında gerilmiş,
Bir ipte kurutmakta öfkemizi.
Kuruyan yaprakların dökülmesine inat;
Islaktır yamacında
Gelincikler dağların…
Şimdi söylenmemiş sözler gizlidir ezgilerde.
Ve can almaz hiçbir sözcük,
Yalnız derin bir yaradır unutulmak istenen.
Ölümle kardeşcesine,
Heran ve hiçin arasında sıkışan,
Kahpe bir gülüştür uçurumlarımda yankılanan…
Dağları sevdimi insan,
Dağ gibi sever olmaz.
Seveceksin karıncayı görmeden,
İncitilmiş düşlerin kuytuluklarında boğulmadan,
Aniden ürpererek…
Serpileceksin sabahın seherinde ansızın;
Çiğ düşeceksin otlara,
Pişmek için güneşin tebessümüyle.
Sevmek varolmaktır.
Yokoldum diye düşünmez damla,
Bir bulut besliyorsa denizleri,
Ve sen bir fahişe gibi
Tüketiyorsan içindeki damlaları...
Bilki!
Kızgın bir volkanın başına kondurulmuş
Soğuk bir taçsın yalnızca…
SairtekkaS
BİR ÇOCUĞUMUZ OLDU
Bir çocuğumuz oldu yalnızlığımızdan
Gözleri aynı sen
Saçları kömür karası.
Bir çocuğumuz oldu hasretliğimizden
Elleri küçük mü küçük
Bir bilsen dünyalar tatlısı.
Bir çocuğumuz oldu umutsuzluğumuzdan
Bakarken gülüyor gözlerime
Gülüşünle yamanmış dudaklı.
Bir çocuğumuz oldu korkaklığımızdan
Belli ki bir şeyler arıyor
Doğuşundan beri ağlamaklı.
Bir çocuğumuz oldu kaçışlarımızdan
Bembeyaz ayakları var
Bakışlarında akşam güneşi kızılı.
Bir çocuğumuz oldu yokluğumuzdan
Zayıfça bir kız
Dünyanın en güzel kızı.
Bir çocuğumuz oldu ansızın
Anası olmayan babasız
Yine de arar durur avuçlarını....
SairtekkaS
Gözleri aynı sen
Saçları kömür karası.
Bir çocuğumuz oldu hasretliğimizden
Elleri küçük mü küçük
Bir bilsen dünyalar tatlısı.
Bir çocuğumuz oldu umutsuzluğumuzdan
Bakarken gülüyor gözlerime
Gülüşünle yamanmış dudaklı.
Bir çocuğumuz oldu korkaklığımızdan
Belli ki bir şeyler arıyor
Doğuşundan beri ağlamaklı.
Bir çocuğumuz oldu kaçışlarımızdan
Bembeyaz ayakları var
Bakışlarında akşam güneşi kızılı.
Bir çocuğumuz oldu yokluğumuzdan
Zayıfça bir kız
Dünyanın en güzel kızı.
Bir çocuğumuz oldu ansızın
Anası olmayan babasız
Yine de arar durur avuçlarını....
SairtekkaS
BAŞAK
Yağmurda ıslanan
başaklar gibi
ay ışığı bakışlım.
Yağmurlarla büyürmüsün
karanlığa saplanmış
düşlerimde...
SairtekkaS
başaklar gibi
ay ışığı bakışlım.
Yağmurlarla büyürmüsün
karanlığa saplanmış
düşlerimde...
SairtekkaS
23 Mayıs 2008 Cuma
SESSİZ
Büyükçe gözleri vardı
Kalın çerçeveli ince camdan gözlüğü.
İri kıyımdı çamdan yarma
Mangal yürekliydi.
Bir kasırgaydı sevgisi
Döndürürdü başını insanın
Alabora ediverirdi bir anda
Sarar sarmalardı,
Öperdi yanaklarından.
Yalnızdı.
Kimseyle konuşmazdı.
Hep susardı.
Belli onunda özlemleri
Onunda umutları vardı.
Yüreğinde taşıdığı yaralar
Anlında satır, satır kabarmıştı.
İçli içli ufka bakardı.
Derinden bir oh’la of’u katık yapıp
Dumanından çekerdi sigarasının.
Uzun uzun bakardı gözlerime.
Sevgiyi anlatırdı gözleri
Yaşamayı ve umudu.
Karanlığa doğan yıldızlar gibi
Işıldardı mas mavi gözleri.
Sabahın ilk saatlerinde
Denizi yaran kızıldandı saçları.
Kuşları severdi; kargaları da
Kafeslerden korkardı.
Her cümlesinin ana fikrinde
Bir çocuk gibi yatırırdı özgürlüğü.
Bir seferinde anlatmıştı bana
Elinde siyah beyaz bir fotoğrafa bakıp.
Sarı saçlıydı
Orta boylu balık etinde
Güzelce bir kızın resmi, onun dilinden.
Sevdim, sevdim, sevdim derken
O kocaman gözlerinin çehresi yaşlarla dolmuştu.
Titriyordu resmi tutan elleri
O artık bir melek diyordu
Kısık dudaklarının arasından.
Bulutları gösteriyordu, mavilikleri
Sonra dudakları da bakışları da susuyordu.
Sustuğunda bir meleğin gelip saçlarını okşadığını söylüyordu.
Aynı küçükken annesinin yaptığı gibi.
Sustuk.
Saçlarımız okşanırken beraber...
SairtekkaS
Kalın çerçeveli ince camdan gözlüğü.
İri kıyımdı çamdan yarma
Mangal yürekliydi.
Bir kasırgaydı sevgisi
Döndürürdü başını insanın
Alabora ediverirdi bir anda
Sarar sarmalardı,
Öperdi yanaklarından.
Yalnızdı.
Kimseyle konuşmazdı.
Hep susardı.
Belli onunda özlemleri
Onunda umutları vardı.
Yüreğinde taşıdığı yaralar
Anlında satır, satır kabarmıştı.
İçli içli ufka bakardı.
Derinden bir oh’la of’u katık yapıp
Dumanından çekerdi sigarasının.
Uzun uzun bakardı gözlerime.
Sevgiyi anlatırdı gözleri
Yaşamayı ve umudu.
Karanlığa doğan yıldızlar gibi
Işıldardı mas mavi gözleri.
Sabahın ilk saatlerinde
Denizi yaran kızıldandı saçları.
Kuşları severdi; kargaları da
Kafeslerden korkardı.
Her cümlesinin ana fikrinde
Bir çocuk gibi yatırırdı özgürlüğü.
Bir seferinde anlatmıştı bana
Elinde siyah beyaz bir fotoğrafa bakıp.
Sarı saçlıydı
Orta boylu balık etinde
Güzelce bir kızın resmi, onun dilinden.
Sevdim, sevdim, sevdim derken
O kocaman gözlerinin çehresi yaşlarla dolmuştu.
Titriyordu resmi tutan elleri
O artık bir melek diyordu
Kısık dudaklarının arasından.
Bulutları gösteriyordu, mavilikleri
Sonra dudakları da bakışları da susuyordu.
Sustuğunda bir meleğin gelip saçlarını okşadığını söylüyordu.
Aynı küçükken annesinin yaptığı gibi.
Sustuk.
Saçlarımız okşanırken beraber...
SairtekkaS
YAŞAM ÇÖPLÜĞÜNDEKİ ÇÖP ADAMLAR
Yaşamın kıyısından yürüyorsun ağır aksak adımlarla
Seçimler yapıyorsun doğru ve yanlışlarla örülü
Seçtiklerin yaşamın oluyor...
Seçimlerinden arta kalan
Senin yaşamının çöplüğüne de hep acaba diye
Girer çıkarsın sık sık ve kokmaya aldırmazsın.
Nasılda haksızlık etmişsin diye düşünme
Yaşam bir kuş kadar hafif geliyordu sana
Düşünüp de ağırlaştırmanın kaygısı da neymiş demi.
Oysa kuşun hafifliği savrulmaz bir ağırlık taşırken
Sen yaşamına bu anlamı yükleme zahmetinden kaçıp durdun.
Sahi yaşamın bir anlamı olmalı diyordun
Bu anlamı yaşadıklarında buldun mu
Gerçi elinde çöp torbalarıyla yaşamından arta kalan
Bu çöplükte dolandığına göre hala farkındalığın yok.
Boşuna eşeleme
Yaşam, kıyısında ağır ve aksak yürüyenlere bunu hep yapar
Gözünü kapatıp da içine dalmasını bilmeyenlere yani.
Hep doğruların peşinden koşarken
Doğrunun cevabı “senin doğruların” olmuşken
Bu çöplüğün yığınlarını arttırdın durmadan.
Şimdi niye düşünüyorsun yanlışlarını
Senin doğruların vardı ve senin yanlışların
Ama yaşamın kıyısındaydın işte...
Ne kadar doğruydularsa o kadar da yanlış
Ne kadar yanlıştıysalar o kadar da doğru.
Bir anlam gerek
Ve bir farkındalık.
Bu çöplükte ki hiçbir şeyin geriye dönüşü yok
Burada durup senin karıştırmanı beklemeleri dışında.
Aradığın anlam sende saklı.
Yani ya yaşam
Ya da yaşamın çöplüğünde bir toplu iğne anlamı kadar bir anlam.
Yaşamın çöplüğüne yutulmadan
Yutmalısın yaşamı...
SairtekkaS
Seçimler yapıyorsun doğru ve yanlışlarla örülü
Seçtiklerin yaşamın oluyor...
Seçimlerinden arta kalan
Senin yaşamının çöplüğüne de hep acaba diye
Girer çıkarsın sık sık ve kokmaya aldırmazsın.
Nasılda haksızlık etmişsin diye düşünme
Yaşam bir kuş kadar hafif geliyordu sana
Düşünüp de ağırlaştırmanın kaygısı da neymiş demi.
Oysa kuşun hafifliği savrulmaz bir ağırlık taşırken
Sen yaşamına bu anlamı yükleme zahmetinden kaçıp durdun.
Sahi yaşamın bir anlamı olmalı diyordun
Bu anlamı yaşadıklarında buldun mu
Gerçi elinde çöp torbalarıyla yaşamından arta kalan
Bu çöplükte dolandığına göre hala farkındalığın yok.
Boşuna eşeleme
Yaşam, kıyısında ağır ve aksak yürüyenlere bunu hep yapar
Gözünü kapatıp da içine dalmasını bilmeyenlere yani.
Hep doğruların peşinden koşarken
Doğrunun cevabı “senin doğruların” olmuşken
Bu çöplüğün yığınlarını arttırdın durmadan.
Şimdi niye düşünüyorsun yanlışlarını
Senin doğruların vardı ve senin yanlışların
Ama yaşamın kıyısındaydın işte...
Ne kadar doğruydularsa o kadar da yanlış
Ne kadar yanlıştıysalar o kadar da doğru.
Bir anlam gerek
Ve bir farkındalık.
Bu çöplükte ki hiçbir şeyin geriye dönüşü yok
Burada durup senin karıştırmanı beklemeleri dışında.
Aradığın anlam sende saklı.
Yani ya yaşam
Ya da yaşamın çöplüğünde bir toplu iğne anlamı kadar bir anlam.
Yaşamın çöplüğüne yutulmadan
Yutmalısın yaşamı...
SairtekkaS
SENİ DÜŞÜNMEK
Seni düşünüyorum...
Bozuk bir saat gibi günde iki defalık değil, her anımda doğrum sen oluyorsun.
Ve bağlacından sonra ilişkilendirdiğim, veya da başka türlü bağlandığım, ile ile sonsuzluğu yakaladığım ışık sen oluyorsun.
Seni düşünüyorum...
Kapadığımda gözlerimi; ince alevinde mumun, zarif ve sıcacık dokunuyorsun tenime. Kuyruklu bir yıldız olup değiyorsun yüreğimin kıyılarına. Işığını bırakıyorsun gözlerime, dudaklarıma gülüşünü ve sıcaklığını dudaklarının.
Seni düşünüyorum...
Bir şeyi en güzel yapanından çok senin yapışını seviyorum. Türküler, sen söylediğinde türkü, mavi, sen baktığından mavi, okyanus ve çöller senin enginliğin yanında ne kalır ki.
Senin varlığın aşktır sevgili...
Seni düşünüyorum...
Yedi ayrı renkten, çalıyorum kırmızıyı gökkuşağından
Kanım çekiyor beni sana.
Yedi ayrı kıtadan biliyorum Avrupa’sını dünyanın
Senin varlığınla onurlandırılmış.
Bir tanrı var bildiğim
Hiç görmediğim
Beklediğim
Gelmeyen ve gelmeyecek olan
Yine de umuduma açmış
Kardelen gibi
Her aczimde
Boy vermesini beklediğim
Hiç görmediğim...
Bir sen var bildiğim
Gözümü açışımda, yağmurun sesinde, ışığın yansıyışında
Toprağın çatlamasında, boy vermesinde ağacın, zıplamasında çekirgenin
Bebeğin gülüşünde, bulutların öpüşmesinde, melemesinde kuzunun
Kavalında çobanın, Neyi’nde ezginin, Zurnasında düğünün
Dünümde
Bugünümde
Yarınımda
Bir sen varsın...
Seni düşünmek aşktır sevgili...
SairtekkaS
Bozuk bir saat gibi günde iki defalık değil, her anımda doğrum sen oluyorsun.
Ve bağlacından sonra ilişkilendirdiğim, veya da başka türlü bağlandığım, ile ile sonsuzluğu yakaladığım ışık sen oluyorsun.
Seni düşünüyorum...
Kapadığımda gözlerimi; ince alevinde mumun, zarif ve sıcacık dokunuyorsun tenime. Kuyruklu bir yıldız olup değiyorsun yüreğimin kıyılarına. Işığını bırakıyorsun gözlerime, dudaklarıma gülüşünü ve sıcaklığını dudaklarının.
Seni düşünüyorum...
Bir şeyi en güzel yapanından çok senin yapışını seviyorum. Türküler, sen söylediğinde türkü, mavi, sen baktığından mavi, okyanus ve çöller senin enginliğin yanında ne kalır ki.
Senin varlığın aşktır sevgili...
Seni düşünüyorum...
Yedi ayrı renkten, çalıyorum kırmızıyı gökkuşağından
Kanım çekiyor beni sana.
Yedi ayrı kıtadan biliyorum Avrupa’sını dünyanın
Senin varlığınla onurlandırılmış.
Bir tanrı var bildiğim
Hiç görmediğim
Beklediğim
Gelmeyen ve gelmeyecek olan
Yine de umuduma açmış
Kardelen gibi
Her aczimde
Boy vermesini beklediğim
Hiç görmediğim...
Bir sen var bildiğim
Gözümü açışımda, yağmurun sesinde, ışığın yansıyışında
Toprağın çatlamasında, boy vermesinde ağacın, zıplamasında çekirgenin
Bebeğin gülüşünde, bulutların öpüşmesinde, melemesinde kuzunun
Kavalında çobanın, Neyi’nde ezginin, Zurnasında düğünün
Dünümde
Bugünümde
Yarınımda
Bir sen varsın...
Seni düşünmek aşktır sevgili...
SairtekkaS
TOPAL EŞŞEKLER SOKAĞINDA
Topal eşşekler sokağında
Develer geçidinde bir başsın.
Aksak adımlarınla tanıtıyorsun dünyanı develere.
Anlıyor mu develer bir eşşeği.
Takılmışlar peşine ve adımları da aksak.
Topal eşşekler sokağı.
Antik eşşekler çağından kalma.
Arpların gün ışırken çalmaya başladığı
Ve gün sonuna değin susmadığı sokak.
Topal eşşekler sokağında
Eşşek olmaktan daha güzeli yok gibi.
Bir eşşeğin peşine takılmış
Aksak adımlar atmaya çalışan bir deve gibi
Eşşeğin çizdiği yolun yolcusuyum.
Bu sokakta ne işim var
Bu aksak adımlara niye uyarsınız ayaklarım
Kim bağladı bu eşşeğin ardına beni.
Bir deve asla şüphe etmemeli develiğinden
Eşşek şüphe ediyor mu eşşekliğinden.
Eşşekler izinizdeyiz topal eşekler sokağında....
SairtekkaS
Develer geçidinde bir başsın.
Aksak adımlarınla tanıtıyorsun dünyanı develere.
Anlıyor mu develer bir eşşeği.
Takılmışlar peşine ve adımları da aksak.
Topal eşşekler sokağı.
Antik eşşekler çağından kalma.
Arpların gün ışırken çalmaya başladığı
Ve gün sonuna değin susmadığı sokak.
Topal eşşekler sokağında
Eşşek olmaktan daha güzeli yok gibi.
Bir eşşeğin peşine takılmış
Aksak adımlar atmaya çalışan bir deve gibi
Eşşeğin çizdiği yolun yolcusuyum.
Bu sokakta ne işim var
Bu aksak adımlara niye uyarsınız ayaklarım
Kim bağladı bu eşşeğin ardına beni.
Bir deve asla şüphe etmemeli develiğinden
Eşşek şüphe ediyor mu eşşekliğinden.
Eşşekler izinizdeyiz topal eşekler sokağında....
SairtekkaS
YANIK
Ödünç aldım gözlerini
Senin gözlerinden çekmek için dünyanın resmini.
Çizgileri başka,
Renkleri başka,
İnsanları başka.
Başka bir şey senin gözlerinden dünya.
Güneşi ayrı bir güneş,
Yıldızı ayrı bir yıldız.
Umutları,
Hele umutları!
Sabah ayazında buza kesmiş
Bir serçe kanadındaki,
Uçmaya duyulan özlem gibi
Ayrı bir umut.
Senin gözlerinden dünya
Sabahın alacasındaki denizin mavisinden
Akşam üstü kızıla çalan bulutsu bir coşku.
Kuşlar kanat dolusu özgür,
İnsanlar yürek dolusu sevdalı,
Bulutları beyazlı, grili, siyahlı.
Rüzgarı çıldırasıya uğultulu;
Dört bir yandan dört bir yana.
Bir papatya kokulu, bir deniz,
Bir püren kokulu, bir toprak.
Ödünç aldım gözlerini.
Senin gözlerinden çekmek için dünyanın resmini.
Ve kendi gözlerimden çektiğim resimleri
Koca bir geçmişin izlerini
Yaktım bir bir, bir çöp tenekesinde.
Ödünç istemişsin gözlerimi
Bil ki!
Nereye baksam,
Yanık...
SairtekkaS
Senin gözlerinden çekmek için dünyanın resmini.
Çizgileri başka,
Renkleri başka,
İnsanları başka.
Başka bir şey senin gözlerinden dünya.
Güneşi ayrı bir güneş,
Yıldızı ayrı bir yıldız.
Umutları,
Hele umutları!
Sabah ayazında buza kesmiş
Bir serçe kanadındaki,
Uçmaya duyulan özlem gibi
Ayrı bir umut.
Senin gözlerinden dünya
Sabahın alacasındaki denizin mavisinden
Akşam üstü kızıla çalan bulutsu bir coşku.
Kuşlar kanat dolusu özgür,
İnsanlar yürek dolusu sevdalı,
Bulutları beyazlı, grili, siyahlı.
Rüzgarı çıldırasıya uğultulu;
Dört bir yandan dört bir yana.
Bir papatya kokulu, bir deniz,
Bir püren kokulu, bir toprak.
Ödünç aldım gözlerini.
Senin gözlerinden çekmek için dünyanın resmini.
Ve kendi gözlerimden çektiğim resimleri
Koca bir geçmişin izlerini
Yaktım bir bir, bir çöp tenekesinde.
Ödünç istemişsin gözlerimi
Bil ki!
Nereye baksam,
Yanık...
SairtekkaS
YİRMİ DÖRDÜNCÜ PERDE
Hayat bir rastlantı.
Tıpkı gözlerinin gördüğü
Ellerinin dokunduğu
Ve kulaklarının duydukları gibi.
İçine soluduğun havayla bir bütün
Ki!
Saçlarında usulca dolanan bir el gibi
Gözlerine ansızın saplanıp kalır
Bir çift gözbebeği.
Büyür yavaşça...
Belki de hiç farkında bile olmadığın
Bir duygu sarıverir yüreğinden başlayarak tüm bedenini.
Korkuların büyür sanırsın
Umutlarınsa yavaş yavaş kaybolup ta gider.
Bir ocak ayında,
Bir Çarşamba sabahında,
Uyanıp ta baktığında aynalara
Yüzü başka,
Kendi başka,
Biri karşılayıverirse ki seni
Hayatın bağlı kıldığı bir oyunda
Kendi rolünden başka
Ne kalmıştır ki sana dair.
Özlemlerin bir rüzgar uğultusuyla
Kayıp gittiği bu boşluğun
Bir anlamından öte
Yüklendiği anlamsızlıkların açıklaması ne olabilir ki.
Hayat açıklaması zor.
Yaşandıkça var olan
Ve ne kadar yaşanmışsa o kadar zorlaşan.
Çocukluğun yüklediği sevgi sağanağı çoktan tükenmiştir artık.
Bulutlar çekilmiş kavurucu bir güneşin altında
Eriyen kar taneleri gibidir mutluluk.
Bir bakmışsın çok vardır sığdıracak yer bulamazsın
Bir bakmışsın ki gittikçe azalmış yüreğinden
Boşlukları dolduracak kadar sevgi kalmamış.
Hayat ne tuhaftır.
Farklı boylardan
Farklı güzelliklerden
Bir çok insanın sahnesinde
Kendini tutunabilir hissettiğin tek yer
Yaşayabildiğin kadar yalnızlıklarındır.
Korkmam mı gerek,
Yoksa korkman mı.
Şu an avuçlarında tuttuğun her neyse
Ya da gözlerinle gördüğün
Kulağına gelen seste ne yüklü
Yetinebiliyor muyuz adına mutluluk dediklerimizle.
Ya da yetinebileceğimiz sevgilere gücümüz yetebiliyor mu.
Bu oyunun başı da belli
Ve tabi ki sonu da.
Bu oyunun yirmi dördüncü perdesinde
Kucak dolusu mutluluklar....
SairtekkaS
Tıpkı gözlerinin gördüğü
Ellerinin dokunduğu
Ve kulaklarının duydukları gibi.
İçine soluduğun havayla bir bütün
Ki!
Saçlarında usulca dolanan bir el gibi
Gözlerine ansızın saplanıp kalır
Bir çift gözbebeği.
Büyür yavaşça...
Belki de hiç farkında bile olmadığın
Bir duygu sarıverir yüreğinden başlayarak tüm bedenini.
Korkuların büyür sanırsın
Umutlarınsa yavaş yavaş kaybolup ta gider.
Bir ocak ayında,
Bir Çarşamba sabahında,
Uyanıp ta baktığında aynalara
Yüzü başka,
Kendi başka,
Biri karşılayıverirse ki seni
Hayatın bağlı kıldığı bir oyunda
Kendi rolünden başka
Ne kalmıştır ki sana dair.
Özlemlerin bir rüzgar uğultusuyla
Kayıp gittiği bu boşluğun
Bir anlamından öte
Yüklendiği anlamsızlıkların açıklaması ne olabilir ki.
Hayat açıklaması zor.
Yaşandıkça var olan
Ve ne kadar yaşanmışsa o kadar zorlaşan.
Çocukluğun yüklediği sevgi sağanağı çoktan tükenmiştir artık.
Bulutlar çekilmiş kavurucu bir güneşin altında
Eriyen kar taneleri gibidir mutluluk.
Bir bakmışsın çok vardır sığdıracak yer bulamazsın
Bir bakmışsın ki gittikçe azalmış yüreğinden
Boşlukları dolduracak kadar sevgi kalmamış.
Hayat ne tuhaftır.
Farklı boylardan
Farklı güzelliklerden
Bir çok insanın sahnesinde
Kendini tutunabilir hissettiğin tek yer
Yaşayabildiğin kadar yalnızlıklarındır.
Korkmam mı gerek,
Yoksa korkman mı.
Şu an avuçlarında tuttuğun her neyse
Ya da gözlerinle gördüğün
Kulağına gelen seste ne yüklü
Yetinebiliyor muyuz adına mutluluk dediklerimizle.
Ya da yetinebileceğimiz sevgilere gücümüz yetebiliyor mu.
Bu oyunun başı da belli
Ve tabi ki sonu da.
Bu oyunun yirmi dördüncü perdesinde
Kucak dolusu mutluluklar....
SairtekkaS
ÜÇ ŞEKER
Seni seviyor olmak korkuttuğunda beni
bir bardak çaya tam üç şeker
bir saksıya iki gül ekip
büyüdün mü derken
fark ediyorum
bir başka seni sevdiği mi.
Hep olmak hapsolmak gibidir
sen o kadar özgür
ben
bir başka seni sevmekten;
yoruldum,
o günkü gidişinden.
Bir susuşun zamanı durdurdu.
Ve ne sözcükler vardı aklımda
bir bardak çaya tam üç şeker
ve bir saksı da iki gül ekilmiş.
Sensizlikle büyüyen
acımı
dindirmez üç tam şeker...
SairtekkaS
bir bardak çaya tam üç şeker
bir saksıya iki gül ekip
büyüdün mü derken
fark ediyorum
bir başka seni sevdiği mi.
Hep olmak hapsolmak gibidir
sen o kadar özgür
ben
bir başka seni sevmekten;
yoruldum,
o günkü gidişinden.
Bir susuşun zamanı durdurdu.
Ve ne sözcükler vardı aklımda
bir bardak çaya tam üç şeker
ve bir saksı da iki gül ekilmiş.
Sensizlikle büyüyen
acımı
dindirmez üç tam şeker...
SairtekkaS
19 Mayıs 2008 Pazartesi
SUS OLMUŞKEN GÜL OLMUŞ
Gölgeler sarılmış bulutlara
Işığı süzülür sakin güneşin
Yağmur süzülür ıslak
Toprak kokar hayat yüküyle.
Başak uzar yavaştan
Dökülen yaprak sarısı
Sevda sarmış baştan
Başlar yaşam sancısı.
Geceler yıldız doldurur
Denizler yakamoz tarlası
Dağlarda çiçeklerin yası
Başına dumanlar kondurur.
Çölde bir nehir
Başında salkım söğüt
Akmaz nehir
Kurumuş
Salkım söğüt.
Yel döver değirmeni
Öğüt sayar buğday tanesi.
Yel taşır topraktan
Açlığın ağıtını.
Sonra
O da yel olur gider
El olursun
Kendi toprağında
Kendine...
Ateşsin güneşten
Güneşsin ateşten.
Islaksın
Tutuşmuşsun.
Gecedesin
Işıyorsun üşürken
Hüzün tutuşuyorsun
Ayrılık
Özlem
Bir ayrılık
Bin özlem.
Tanrı suskun
Anlamsızlığına güler
Sus olmuşken
Gül olmuş.
Bir varken
Ne varmış ne yokmuş...
SairtekkaS
Işığı süzülür sakin güneşin
Yağmur süzülür ıslak
Toprak kokar hayat yüküyle.
Başak uzar yavaştan
Dökülen yaprak sarısı
Sevda sarmış baştan
Başlar yaşam sancısı.
Geceler yıldız doldurur
Denizler yakamoz tarlası
Dağlarda çiçeklerin yası
Başına dumanlar kondurur.
Çölde bir nehir
Başında salkım söğüt
Akmaz nehir
Kurumuş
Salkım söğüt.
Yel döver değirmeni
Öğüt sayar buğday tanesi.
Yel taşır topraktan
Açlığın ağıtını.
Sonra
O da yel olur gider
El olursun
Kendi toprağında
Kendine...
Ateşsin güneşten
Güneşsin ateşten.
Islaksın
Tutuşmuşsun.
Gecedesin
Işıyorsun üşürken
Hüzün tutuşuyorsun
Ayrılık
Özlem
Bir ayrılık
Bin özlem.
Tanrı suskun
Anlamsızlığına güler
Sus olmuşken
Gül olmuş.
Bir varken
Ne varmış ne yokmuş...
SairtekkaS
SENİ
Bir garip sessizlik var şehrin üzerinde bugün
Bir garip sensizlik düşündükçe içimi ürperten
Bulutlar sarmış dört bir yanını göğün
Rüzgar sesi var yağmur kokusu yokluğunun izi.
Toprak yaladıkça yağmuru kokuyor
Fırından çıkmış taze ekmek gibi.
Islanmışım tepeden tırnağa korkarım
Kabuk bağlamaz artık gönül yaralarım.
Yürüdükçe azaltıyorum yolları
Azalttıkça eskitiyor
Eskittikçe daha çok seviyorum
Yol kenarında ürküttüğüm tarla kuşlarını
Seni...
SairtekkaS
Bir garip sensizlik düşündükçe içimi ürperten
Bulutlar sarmış dört bir yanını göğün
Rüzgar sesi var yağmur kokusu yokluğunun izi.
Toprak yaladıkça yağmuru kokuyor
Fırından çıkmış taze ekmek gibi.
Islanmışım tepeden tırnağa korkarım
Kabuk bağlamaz artık gönül yaralarım.
Yürüdükçe azaltıyorum yolları
Azalttıkça eskitiyor
Eskittikçe daha çok seviyorum
Yol kenarında ürküttüğüm tarla kuşlarını
Seni...
SairtekkaS
ÖLÜMCÜL MAİ
Dalgaların sesinden ürküp kaçışıyor kuşlar
Uzaklaşıyor çocuklar
Deniz gözlerinde dalgaların hırçınlığı vuruyor
Göz uçlarına...
Akşamın kıyılarına tutunuyor deniz fenerleri
Kirpiklerin sıklığında.
Göğü sarmış karanlık bulutlardan boşalıyor
Göz yaşların...
Köpük köpük teninden taşınıyor meltemlerle
Yosunsu kokun.
Örtüyorum gözlerini umutlarıma gecelerimde
Ölümcül mai...
SairtekkaS
Uzaklaşıyor çocuklar
Deniz gözlerinde dalgaların hırçınlığı vuruyor
Göz uçlarına...
Akşamın kıyılarına tutunuyor deniz fenerleri
Kirpiklerin sıklığında.
Göğü sarmış karanlık bulutlardan boşalıyor
Göz yaşların...
Köpük köpük teninden taşınıyor meltemlerle
Yosunsu kokun.
Örtüyorum gözlerini umutlarıma gecelerimde
Ölümcül mai...
SairtekkaS
MASAL
Bir masal duydum içinde sen olan;
Ellerin vardı;
Gözlerin.
Maviler sarıyordu dört yanını;
Gözlerini.
Dökülmüyordu dalından yapraklar,Her renk açıyordu çiçeklerSaçlarında.
Dallarda çağla,
Çağlıyordu çağlayanlar.
Böceklerin, kelebeklerinVe arıların coşkusuyla bahar
Yüzünde.
Bir masal duydum içinde sen olan;
Gözlerin;
Saçın;
Yüzün.
Bir masal duydum içinde sen olan;
Mavi;
Çiçekler;
Bahar.
sairtekkas
Ellerin vardı;
Gözlerin.
Maviler sarıyordu dört yanını;
Gözlerini.
Dökülmüyordu dalından yapraklar,Her renk açıyordu çiçeklerSaçlarında.
Dallarda çağla,
Çağlıyordu çağlayanlar.
Böceklerin, kelebeklerinVe arıların coşkusuyla bahar
Yüzünde.
Bir masal duydum içinde sen olan;
Gözlerin;
Saçın;
Yüzün.
Bir masal duydum içinde sen olan;
Mavi;
Çiçekler;
Bahar.
sairtekkas
KIRINTILAR
İçimde birikti kırıntıları
Damladı durdu gözlerimden
Islandı kırlarda çiçekler.
Gökkuşağını çalmış çocuklar
Yağmur yağmış
Islanmış avuçlarım.
Üşüyorum.
Söyleyin.
Güneşi kim saklamış.
Sairtekkas
Damladı durdu gözlerimden
Islandı kırlarda çiçekler.
Gökkuşağını çalmış çocuklar
Yağmur yağmış
Islanmış avuçlarım.
Üşüyorum.
Söyleyin.
Güneşi kim saklamış.
Sairtekkas
KALIRSIN
Hüznümde,
Bir erik dalında
Zamansız açan çiçekler gibi
Beyaz kalırsın.
Yüreğimde,
Mas mavi gökyüzünün alnında
Dolanan bir bulut gibi
Sahipsiz kalırsın.
Gözlerimde,
Sabahın ilk saatlerinde
Çimlere tutunmuş çiğ taneleri gibi
Islak kalırsın.
Umutlarımda,
Toprağın yüzünde yol almış
Karınca adımları gibi
Silik kalırsın.
Sevgimde,
Yüreğimin hüznünde savrulan
Bir çift göz gibi
Bakar kalırsın.
SairtekkaS
Bir erik dalında
Zamansız açan çiçekler gibi
Beyaz kalırsın.
Yüreğimde,
Mas mavi gökyüzünün alnında
Dolanan bir bulut gibi
Sahipsiz kalırsın.
Gözlerimde,
Sabahın ilk saatlerinde
Çimlere tutunmuş çiğ taneleri gibi
Islak kalırsın.
Umutlarımda,
Toprağın yüzünde yol almış
Karınca adımları gibi
Silik kalırsın.
Sevgimde,
Yüreğimin hüznünde savrulan
Bir çift göz gibi
Bakar kalırsın.
SairtekkaS
HAYATA DAİR
Karanlık çökmeye görsün göğün üstüne
Çığlık çığlığa bir hayat kaçışır tenhalara
Yalnızlık gibi çöker omuzlarıma gece
Bir derin yara gibi merhemsiz kanar durur
Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorumdur ki
Sessizlik gelir göz bebeklerimde oturur.
Bu hayatı anlamak zor
İstesen de istemesen de olası değil
Senin istemenden ötürü bir denge sanki.
Girdap rolüne soyunmuş bir hayat
Sınırları dışına salmamakta diretir bizleri
Girdabın dışı hayat gibi gelir ya
Hayatın dışı da bir ölüm.
Yaşam bir oyun
Varla yok arasında
Siyahı bolca bulanmış beyaz bir ağıt gibi
Kimi zaman sevda için
Çoğu zamanlarda acılara yakılan.
Bugün varla yarın yok arasında...
Acı da ondan tatlı gelir
Tatlı da ondandır ki acı.
Bu oyunda bütün sınırlar bellidir
Yalnızlığın sınırları unutulduğundandır ki
Bir başına yaşanır.
Oysa ki şu an yüreğimde beslediğim acı da
Bir yalnızlıktır
Acıdıkça yalnızlaştıran
Yalnız bıraktıkça acıtan.
Göz bebeklerimde çakılıp kalan bir sessizlik.
Fırtınaya gebe bir hayat...
SairtekkaS
Çığlık çığlığa bir hayat kaçışır tenhalara
Yalnızlık gibi çöker omuzlarıma gece
Bir derin yara gibi merhemsiz kanar durur
Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorumdur ki
Sessizlik gelir göz bebeklerimde oturur.
Bu hayatı anlamak zor
İstesen de istemesen de olası değil
Senin istemenden ötürü bir denge sanki.
Girdap rolüne soyunmuş bir hayat
Sınırları dışına salmamakta diretir bizleri
Girdabın dışı hayat gibi gelir ya
Hayatın dışı da bir ölüm.
Yaşam bir oyun
Varla yok arasında
Siyahı bolca bulanmış beyaz bir ağıt gibi
Kimi zaman sevda için
Çoğu zamanlarda acılara yakılan.
Bugün varla yarın yok arasında...
Acı da ondan tatlı gelir
Tatlı da ondandır ki acı.
Bu oyunda bütün sınırlar bellidir
Yalnızlığın sınırları unutulduğundandır ki
Bir başına yaşanır.
Oysa ki şu an yüreğimde beslediğim acı da
Bir yalnızlıktır
Acıdıkça yalnızlaştıran
Yalnız bıraktıkça acıtan.
Göz bebeklerimde çakılıp kalan bir sessizlik.
Fırtınaya gebe bir hayat...
SairtekkaS
HAYALİ
hiç söylenmemiş bir söz vardı dilimde
sen söyledin o sözü bir büyünün ahengiyle
masal dünyasının kapıları sonuna kadar açılıyor bak
ufukta okyanuslar ardında doğan güneşin çığlıkları
gözlerimde gözlerinin kahverengili dağ manzarası.
yosun kokusu alıyorum rüzgarda deniz tarafından
hani saçlarının savrulduğu kestane ağaçlarının rüzgarı
bana öyle bakıp ta sakın gülme
içim ürperiyor birden sanırım gülüşünden
gözlerimi alıyor yakamozlar gibi karanlıkta parlayışın
bir sandal gibi sığ dalgaların koynunda
ninniyle avutulan bir bebek gibi
denizin söylediği türkülerle sevda yükleniyorsun.
sen en güzel masalların sonunda
gülüşünle:
göğe yükselen bir kuş gibi
melekleri andırıyorsun.
sen hayallerimin göbeğinde bağdaş kurmuş
yüreğimin kanatlarından tutmuş
öylece bakıyorsun.
git gide boğuluyorum.
görmüyorsun.
SairtekkaS
sen söyledin o sözü bir büyünün ahengiyle
masal dünyasının kapıları sonuna kadar açılıyor bak
ufukta okyanuslar ardında doğan güneşin çığlıkları
gözlerimde gözlerinin kahverengili dağ manzarası.
yosun kokusu alıyorum rüzgarda deniz tarafından
hani saçlarının savrulduğu kestane ağaçlarının rüzgarı
bana öyle bakıp ta sakın gülme
içim ürperiyor birden sanırım gülüşünden
gözlerimi alıyor yakamozlar gibi karanlıkta parlayışın
bir sandal gibi sığ dalgaların koynunda
ninniyle avutulan bir bebek gibi
denizin söylediği türkülerle sevda yükleniyorsun.
sen en güzel masalların sonunda
gülüşünle:
göğe yükselen bir kuş gibi
melekleri andırıyorsun.
sen hayallerimin göbeğinde bağdaş kurmuş
yüreğimin kanatlarından tutmuş
öylece bakıyorsun.
git gide boğuluyorum.
görmüyorsun.
SairtekkaS
FİRARİ ÖZGÜRLÜK
Geçenlerde gördüm seni
Yine aynı sen
Yıllar öncesindeki gibi.
Hiç değişmemiş gözlerin.
Yine aynı umutlu gözler
Ve aynı özlemlerle salınan saçların.
Korktum.
Yaklaşıp ta yanına bir merhaba demeye.
Oysa bilsen ne çok özlemiştim seni.
Bu özlem içimde dolandığından beri
Bir zindan oldu yüreğim.
Kendi yalnızlığında mahkum kalan bir ben var.
İnsan özler mi hiç
Doya doya ağlamayı.
Eskiden ne güzel ağlardım.
Dolardı avuçlarım göz yaşlarımla.
Şimdi soracak olursan
Kesildi bütün bağlantılarım
Özelliklede göz yaşlarımla.
Artık içime akıtıyorum.
Sorma!
Böyle daha acı.
Hala bıraktığın gibiyim işte.
Anlayacağın bir baltaya sap olamadık.
Dön dolaş olduk.
Geceyle gündüz gibi.
Bir yanımız gündüzlere yelken açarken
Diğer yanımız gecelerde batmıştı.
Ayın güzel suyu karanlık sularda nasıl durur ya
Onun gibi bir şey bu yaşam dedikleri.
O güzellikleri görmek için tepede olmak lazım
Bizler ise denizin karanlık sularıydık.
Ondandır ki yakamozlar en çokta bize uzaktır.
Seni bilirim.
Çocukları çok severdin.
Denizi de...
Ama sabahları.
Beyaz köpüklerin ayaklarını okşayışını
Ve kumlardan kaleler yapmayı.
Sonra yıkıp kaleleri özgür bırakmayı insanları.
Ne tuhaf bir zamandayız demi
Her şeyden o kadar çabuk haberimiz oluyor ki
Yitirilen özgürlüğümüze dair ses seda yok.
O kadarda ürkütmüş müydük
Hep yanımızda kalacak sandık
Ve bir yerlere gitmesin diye hapsettik yüreklerimize
Nerden bilebilirdik
Firari bir özgürlüğümüzün olacağını.
Ve kaçarken
Sana olan sevgimi de alıp götüreceğini.
Tam on üç yıl sekiz ay on bir gün.
Her gün uyandığımda
Önce gökyüzüne sordum.
Sonra geceleri yatmadan yıldızlara.
Bazen bir uçurtma yanaşırdı
Bazen de yolunu şaşırmış birkaç kuş
Hepsi özgürlüğü taşırlardı kanatlar dolusu.
Ama senden bir haber yoktu nedense.
Oysa özgürlükle sanırdım hep seni.
Nerden bilebilirdim ki
Senide bir tutsaklığın ortasında salıp kaybolacağını.
Özgürlüğü öğretemedik yüreklerimize.
Neyse.
Başımızda hala her gün bir güneş doğmakta.
Beklemiyorum dersem yalan olur
Belki bir gün dönersin diye
Firari özgürlüğümüzle birlikte yüreğime.
Kumdan kaleleri yıktığımız gibi
Yıktım yüreğimin zindanlarını.
Acı olanı söylemeyeceğim hiçbir vakit yüreğime.
Nasıl söyleyebilirim ki
Öldüğünü...
Bütün özgürlükler gibi.
Üzgünüm.
Ne sana sahip çıkabildim
Ne de özgürlüklere.
Şimdi ne bırakabiliriz ki geleceğe
Hem kim sevecek çocukları senin sevdiğin gibi.
Senin dediğin gibi
Çocukları sevmektir özgürlüğün adı.
Tüm çocukları....
SairtekkaS
Yine aynı sen
Yıllar öncesindeki gibi.
Hiç değişmemiş gözlerin.
Yine aynı umutlu gözler
Ve aynı özlemlerle salınan saçların.
Korktum.
Yaklaşıp ta yanına bir merhaba demeye.
Oysa bilsen ne çok özlemiştim seni.
Bu özlem içimde dolandığından beri
Bir zindan oldu yüreğim.
Kendi yalnızlığında mahkum kalan bir ben var.
İnsan özler mi hiç
Doya doya ağlamayı.
Eskiden ne güzel ağlardım.
Dolardı avuçlarım göz yaşlarımla.
Şimdi soracak olursan
Kesildi bütün bağlantılarım
Özelliklede göz yaşlarımla.
Artık içime akıtıyorum.
Sorma!
Böyle daha acı.
Hala bıraktığın gibiyim işte.
Anlayacağın bir baltaya sap olamadık.
Dön dolaş olduk.
Geceyle gündüz gibi.
Bir yanımız gündüzlere yelken açarken
Diğer yanımız gecelerde batmıştı.
Ayın güzel suyu karanlık sularda nasıl durur ya
Onun gibi bir şey bu yaşam dedikleri.
O güzellikleri görmek için tepede olmak lazım
Bizler ise denizin karanlık sularıydık.
Ondandır ki yakamozlar en çokta bize uzaktır.
Seni bilirim.
Çocukları çok severdin.
Denizi de...
Ama sabahları.
Beyaz köpüklerin ayaklarını okşayışını
Ve kumlardan kaleler yapmayı.
Sonra yıkıp kaleleri özgür bırakmayı insanları.
Ne tuhaf bir zamandayız demi
Her şeyden o kadar çabuk haberimiz oluyor ki
Yitirilen özgürlüğümüze dair ses seda yok.
O kadarda ürkütmüş müydük
Hep yanımızda kalacak sandık
Ve bir yerlere gitmesin diye hapsettik yüreklerimize
Nerden bilebilirdik
Firari bir özgürlüğümüzün olacağını.
Ve kaçarken
Sana olan sevgimi de alıp götüreceğini.
Tam on üç yıl sekiz ay on bir gün.
Her gün uyandığımda
Önce gökyüzüne sordum.
Sonra geceleri yatmadan yıldızlara.
Bazen bir uçurtma yanaşırdı
Bazen de yolunu şaşırmış birkaç kuş
Hepsi özgürlüğü taşırlardı kanatlar dolusu.
Ama senden bir haber yoktu nedense.
Oysa özgürlükle sanırdım hep seni.
Nerden bilebilirdim ki
Senide bir tutsaklığın ortasında salıp kaybolacağını.
Özgürlüğü öğretemedik yüreklerimize.
Neyse.
Başımızda hala her gün bir güneş doğmakta.
Beklemiyorum dersem yalan olur
Belki bir gün dönersin diye
Firari özgürlüğümüzle birlikte yüreğime.
Kumdan kaleleri yıktığımız gibi
Yıktım yüreğimin zindanlarını.
Acı olanı söylemeyeceğim hiçbir vakit yüreğime.
Nasıl söyleyebilirim ki
Öldüğünü...
Bütün özgürlükler gibi.
Üzgünüm.
Ne sana sahip çıkabildim
Ne de özgürlüklere.
Şimdi ne bırakabiliriz ki geleceğe
Hem kim sevecek çocukları senin sevdiğin gibi.
Senin dediğin gibi
Çocukları sevmektir özgürlüğün adı.
Tüm çocukları....
SairtekkaS
ESKİDEN
Güzel gözlerin vardı
Eskiden
Göz bebekleri gülen....
Yağmura tutkundular
Islak mı ıslak bakarlardı
Dalında sarkık
Erik çiçekleri gibi
Tutuk kalırdı öylece
İki damla yaş.
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden...
İçime neşe dolardı avuç dolusu
Hüzünlenirdim ara sıra dalınca gözlerine
Alamazdım kendimi öylece kalırdım
Sen bilmezdin gözlerin ne güzeldir
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden.
Şimdi soruyorum da kendime
Bir cevabı olmalı gözlerine dair
Yüreğimde eskittiğim bunca duyguya rağmen
Gözlerinin gizeminde boğan neydi.
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden.
Gözlerinin güzelliğini anlatamadım sana
Ne vardı ki öyle apansız yumup ta gidecek.
Bir ezgisi vardı gözlerinin
Susmayacak sanırdım
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden.
SairtekkaS
Eskiden
Göz bebekleri gülen....
Yağmura tutkundular
Islak mı ıslak bakarlardı
Dalında sarkık
Erik çiçekleri gibi
Tutuk kalırdı öylece
İki damla yaş.
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden...
İçime neşe dolardı avuç dolusu
Hüzünlenirdim ara sıra dalınca gözlerine
Alamazdım kendimi öylece kalırdım
Sen bilmezdin gözlerin ne güzeldir
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden.
Şimdi soruyorum da kendime
Bir cevabı olmalı gözlerine dair
Yüreğimde eskittiğim bunca duyguya rağmen
Gözlerinin gizeminde boğan neydi.
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden.
Gözlerinin güzelliğini anlatamadım sana
Ne vardı ki öyle apansız yumup ta gidecek.
Bir ezgisi vardı gözlerinin
Susmayacak sanırdım
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden.
SairtekkaS
17 Mayıs 2008 Cumartesi
BİR DÜŞÜN ORTASINDA
Bir düşün ortasında
Bağdaş kurup oturmuş bir kız çocuğu
Gözlerinde tatlı meltemlerin ılıklığında bir bakış
Bakışlarında sükuna süzülen bir kuş
Kuşun kanadında nakşolmuş bir sevda
Sevdasında umut dağları sıra sıra...
Bir düşün ortasında
Yabancı dünyaların gizi
Fahişe gözlerinden çalınmış umutsuz bakışlar
Ürkek tayların korkak bacaklarının kaçışları
Suskunluğu, korkuyla çatlamış dudakların
Tarifi sanılıyordu aşkın susuz kuyusunun...
Bir düşün ortasında
Aynanın karşısında duran üç bakış
Birinde yalnızlık
Birinde yalnızlık
Birinde yalnızlık
Dudaklarında biz diyorlar
Yalnızlık bakarken gözleri...
Bir düşün ortasında
Beyaz kağıt üzerinde karakalem güneş
Isıtışı kara
Gülüşü kara
Aydınlığını çalamamış karalık
Karagözlerdeki ışıltının aynısı...
Bir düşün ortasında
Yaşamın ta kendisi
Tam ortasından ayrılıyor iç ile dış olan
Dış olana gizlenmiş umut denen
İç olana da gömülmüş onun açlığı.
Kendi kendimi yiyişim hep bundan...
SairtekkaS
Bağdaş kurup oturmuş bir kız çocuğu
Gözlerinde tatlı meltemlerin ılıklığında bir bakış
Bakışlarında sükuna süzülen bir kuş
Kuşun kanadında nakşolmuş bir sevda
Sevdasında umut dağları sıra sıra...
Bir düşün ortasında
Yabancı dünyaların gizi
Fahişe gözlerinden çalınmış umutsuz bakışlar
Ürkek tayların korkak bacaklarının kaçışları
Suskunluğu, korkuyla çatlamış dudakların
Tarifi sanılıyordu aşkın susuz kuyusunun...
Bir düşün ortasında
Aynanın karşısında duran üç bakış
Birinde yalnızlık
Birinde yalnızlık
Birinde yalnızlık
Dudaklarında biz diyorlar
Yalnızlık bakarken gözleri...
Bir düşün ortasında
Beyaz kağıt üzerinde karakalem güneş
Isıtışı kara
Gülüşü kara
Aydınlığını çalamamış karalık
Karagözlerdeki ışıltının aynısı...
Bir düşün ortasında
Yaşamın ta kendisi
Tam ortasından ayrılıyor iç ile dış olan
Dış olana gizlenmiş umut denen
İç olana da gömülmüş onun açlığı.
Kendi kendimi yiyişim hep bundan...
SairtekkaS
SEVDALIM OLDUN BİLESİN
Sen düşümün gerçeği
Yüreğimde çırpınan yaralı kuş
Yaralım değil,
Sevdalım oldun bilesin....
Sen gecemin karanlığında
Yüreğimi kavuran ateş böceği
Işığım değil,
Sevdalım oldun bilesin.
Sen cam diplerinde
Yüreğimi ıslatan yağmur tanesi
Göz yaşım değil,
Sevdalım oldun bilesin.
Sen avuçlarımı kanatan
Yüreğimde ki gül goncası
Dikenim değil,
Sevdalım oldun bilesin..
Sen kahverengi gözlerinle
Yüreğimi mesken tutan kara kız
Karam değil,
Sevdalım oldun bilesin.
SairtekkaS
Yüreğimde çırpınan yaralı kuş
Yaralım değil,
Sevdalım oldun bilesin....
Sen gecemin karanlığında
Yüreğimi kavuran ateş böceği
Işığım değil,
Sevdalım oldun bilesin.
Sen cam diplerinde
Yüreğimi ıslatan yağmur tanesi
Göz yaşım değil,
Sevdalım oldun bilesin.
Sen avuçlarımı kanatan
Yüreğimde ki gül goncası
Dikenim değil,
Sevdalım oldun bilesin..
Sen kahverengi gözlerinle
Yüreğimi mesken tutan kara kız
Karam değil,
Sevdalım oldun bilesin.
SairtekkaS
BEKLEME
Yüreğimin gölgesinde
Kırka vurur dereceler
Guguğu öter saatin
Beş kanat sesi...
Uykular bölük kalır
Sırıtır duvarlar
Dalga geçer gibi.
İyi sırdaş değildir duvarlar.
Hüznün coğrafyası dağlıktır
Tepeleri kar taşır.
İnadına sevdirir
İnadına ağlatır.
Kolay olan yalnızca
Yalnızlıktır...
Gökyüzü karanlıksa bekleme
Hafiften ılımışsa gözlerin
Çiğ taneleri gibi düşerse
Bil ki!
Üşür yüreğim.
Kırık aynadan öterse
Guguklu saatin kuşu.
Zaman,
Yüreğimin kırıkları kadar
Eskitir gözlerini.
Yüreğimin gölgesinde
Yanar koca bir mazi.
Tutuşur gözlerin
Buza keserken dahi.
Bekleme...
SairtekkaS
Kırka vurur dereceler
Guguğu öter saatin
Beş kanat sesi...
Uykular bölük kalır
Sırıtır duvarlar
Dalga geçer gibi.
İyi sırdaş değildir duvarlar.
Hüznün coğrafyası dağlıktır
Tepeleri kar taşır.
İnadına sevdirir
İnadına ağlatır.
Kolay olan yalnızca
Yalnızlıktır...
Gökyüzü karanlıksa bekleme
Hafiften ılımışsa gözlerin
Çiğ taneleri gibi düşerse
Bil ki!
Üşür yüreğim.
Kırık aynadan öterse
Guguklu saatin kuşu.
Zaman,
Yüreğimin kırıkları kadar
Eskitir gözlerini.
Yüreğimin gölgesinde
Yanar koca bir mazi.
Tutuşur gözlerin
Buza keserken dahi.
Bekleme...
SairtekkaS
BALIK
Koskoca okyanusun ortasında
Çırpınıp duruyorum...
Ben çırpındıkça bir kaçı daha uyuyor bana
Çırpınıp duruyoruz...
Biz okyanusu kabarttık sanırken
Ağlara takılıyor çırpınışımız...
Şimdi sen kızıl saçlı deniz kızı
Çok uzaklardan duymazsın tınısını çırpınışların.
Oysa koca okyanus bir bulut kümesi gibi
Dağılır kıyılarına çarpılıp durdukça.
Ve ben bir bahar sabahında ağların içinde
Güneşin kızıl ışıklarına kesmiş gökyüzünde
Saçlarına tutulurcasına gözlerine dalıyorum.
Çok uzaklarda sevdanla boğuluyorum...
SairtekkaS
Çırpınıp duruyorum...
Ben çırpındıkça bir kaçı daha uyuyor bana
Çırpınıp duruyoruz...
Biz okyanusu kabarttık sanırken
Ağlara takılıyor çırpınışımız...
Şimdi sen kızıl saçlı deniz kızı
Çok uzaklardan duymazsın tınısını çırpınışların.
Oysa koca okyanus bir bulut kümesi gibi
Dağılır kıyılarına çarpılıp durdukça.
Ve ben bir bahar sabahında ağların içinde
Güneşin kızıl ışıklarına kesmiş gökyüzünde
Saçlarına tutulurcasına gözlerine dalıyorum.
Çok uzaklarda sevdanla boğuluyorum...
SairtekkaS
BALÇIK GÖZLÜ
Döndü yüreğim;
Güzde dökülürken,
Baharda açtı gözlerini.
Değişmiş hayat;
Güneş
Ve deniz.,
Bir de sen.
Bahara inat,
Güz gözlü yağmur çiçekleriyle
Beziyorsun gülüşünü suskunluğa.
Hayalleri;
Rüyalardan çalan meleklere inat,
Gülüyorsun!
Bir çöl gibi
Susuzluğumdan öte güneşe bürünüyorsun.
Acıtıyorsun!
Amazonda bir ağacın gövdesinde
Çarpılan baltanın çığlığı kadar.
Durgun su gibi
Kuruyor
İçimde ki anlamın gizi.
Ve
Balçıktan bir sen kalıyorsun.
Gün ağardığında;
Hafiften,
Üzerine üşüşürken rüzgarın teni
Farklıydı suskunluk.
Ben,
Uzak diyarların birinde,
Ellerimde kırlangıç ürkekliğiyle
Kaçıyordum!
Bulutlarla bir,
Yağarken
Balçıktan gözlerine...
Sahi!
Dünya ne renkti
Balçık gözlerinde...
SairtekkaS
Güzde dökülürken,
Baharda açtı gözlerini.
Değişmiş hayat;
Güneş
Ve deniz.,
Bir de sen.
Bahara inat,
Güz gözlü yağmur çiçekleriyle
Beziyorsun gülüşünü suskunluğa.
Hayalleri;
Rüyalardan çalan meleklere inat,
Gülüyorsun!
Bir çöl gibi
Susuzluğumdan öte güneşe bürünüyorsun.
Acıtıyorsun!
Amazonda bir ağacın gövdesinde
Çarpılan baltanın çığlığı kadar.
Durgun su gibi
Kuruyor
İçimde ki anlamın gizi.
Ve
Balçıktan bir sen kalıyorsun.
Gün ağardığında;
Hafiften,
Üzerine üşüşürken rüzgarın teni
Farklıydı suskunluk.
Ben,
Uzak diyarların birinde,
Ellerimde kırlangıç ürkekliğiyle
Kaçıyordum!
Bulutlarla bir,
Yağarken
Balçıktan gözlerine...
Sahi!
Dünya ne renkti
Balçık gözlerinde...
SairtekkaS
BAHAR ORMANLARINA DOĞRU BİR ÇOCUK
Bu gece de tutuşmadı çırası sobanın,
Tütmedi bacası, doldurmadı odayı dumanıyla.
İçimde bir çocuk üşümeye başladı.
Üşüyen ellerine birleşmiş dudaklarıyla
Üflüyordu donmuş parmaklarına içinin sıcaklığını.
Kar yağıyordu inceden inceye ayaza vururcasına,
Bir savaş vardı tipiyle yoğrulurcasına.
Dökülüyordu odanın camından tüm soğukluğuyla.
Sıcak bir haziran akşamının,
Gülümseyişi vardı kömür gözlerinde.
Gökte görünmeyen yıldızların parıltısı sinmişti gözlerine.
Vücudunu saran soğuğa aldırmıyordu;
Sobada tütmüyordu, çırası yanmadığından.
İçindeki Haziran akşamının güneşi de doğmamıştı;
Sivri iki tepenin arasından.
Ama gözleri vardı.
İki kor parçası,
Alev alev tutuşmuşta yakıyordu, odanın bütün duvarlarını.
İçinde kımıldadıkça büyüyen bir bahar vardı.
Yüreğinde koca ormanlar yeşermeye başlamıştı bir anda.
Dal dal, filiz filiz, otları ve çiçekleriyle bir bütün.
Yürüyordu yeni bir hayat, damarlarından kan gibi.
Bütün ömrüm dahilinde yok saydığım bir hayat
Canlanmıştı belki de hayalimde tüm saflığıyla.
Kalkmak istedi içimdeki çocuk,
Saplanıp ta kaldığı yerden.
Dallar çoğalıyordu yaprak yaprak,
Ve dans eder gibiydi rüzgarın hafif esintisiyle.
Kalktı içimdeki çocuk;
Donmuş parmakları,
Kızarmış yanakları,
Tutmayan dizleri ve hala gülen gözleriyle.
El sallıyordu yol alırken,
İçimde yeşerttiğim bahar ormanlarının derinliklerinden.
Yığıldım olduğum yere,
Kaldım öylece.
Yüreğimin sıcaklığıyla buza kesmiş bir halde.
Sairtekkas
Tütmedi bacası, doldurmadı odayı dumanıyla.
İçimde bir çocuk üşümeye başladı.
Üşüyen ellerine birleşmiş dudaklarıyla
Üflüyordu donmuş parmaklarına içinin sıcaklığını.
Kar yağıyordu inceden inceye ayaza vururcasına,
Bir savaş vardı tipiyle yoğrulurcasına.
Dökülüyordu odanın camından tüm soğukluğuyla.
Sıcak bir haziran akşamının,
Gülümseyişi vardı kömür gözlerinde.
Gökte görünmeyen yıldızların parıltısı sinmişti gözlerine.
Vücudunu saran soğuğa aldırmıyordu;
Sobada tütmüyordu, çırası yanmadığından.
İçindeki Haziran akşamının güneşi de doğmamıştı;
Sivri iki tepenin arasından.
Ama gözleri vardı.
İki kor parçası,
Alev alev tutuşmuşta yakıyordu, odanın bütün duvarlarını.
İçinde kımıldadıkça büyüyen bir bahar vardı.
Yüreğinde koca ormanlar yeşermeye başlamıştı bir anda.
Dal dal, filiz filiz, otları ve çiçekleriyle bir bütün.
Yürüyordu yeni bir hayat, damarlarından kan gibi.
Bütün ömrüm dahilinde yok saydığım bir hayat
Canlanmıştı belki de hayalimde tüm saflığıyla.
Kalkmak istedi içimdeki çocuk,
Saplanıp ta kaldığı yerden.
Dallar çoğalıyordu yaprak yaprak,
Ve dans eder gibiydi rüzgarın hafif esintisiyle.
Kalktı içimdeki çocuk;
Donmuş parmakları,
Kızarmış yanakları,
Tutmayan dizleri ve hala gülen gözleriyle.
El sallıyordu yol alırken,
İçimde yeşerttiğim bahar ormanlarının derinliklerinden.
Yığıldım olduğum yere,
Kaldım öylece.
Yüreğimin sıcaklığıyla buza kesmiş bir halde.
Sairtekkas
BAHAR
Gözlerini görüyorum baharın
Bir cıvıltısı var ki kuşların
Sorma gitsin...
Ansızın geliyor dallarına ağaçların
Şöyle bir ürperterek.
Ve sarıyor;
Çiçeklenerek,
Yeşilleri beyazlara.
Gökyüzü,
Köpükleniyor denizler gibi.
Bulutları yapış yapış
Maviye çalıyor bakışları.
İçime doluyor
Bakışlarıma...
Başkalaşıyor insan.
Uzaklara;
Yelken açıyorsun yani.
Bilmedik uzaklar değil üstelik.
Tanıdık bir tadı var.
Çocuk gözlerindeki sevecen bakışlarda
Gizlenmiş uzaklara doğru.
Hem olsun ne çıkar
Geriye düşlemişsem zamanı.
Bakışlarımdan düşüyor bahar.
Ansızın gelip;
Ansızın gidiyor.
Tuhaf bir coşku bu bahar
İçine çektiğin havanın tadı
Yakmadan geçmiyor genzini,
İnan ki.
Sevmekten usanmayan biriysen üstelik
Tuz biber oluyor anlayacağın.
Kara sevda gibi çörekleniyor üzerine
Başkalaşıyor bahar
Başkalaşıyor sevdan.
Bakışlarını görüyorum,
Bakışların;
Bakışları oluyor baharın...
SairtekkaS
Bir cıvıltısı var ki kuşların
Sorma gitsin...
Ansızın geliyor dallarına ağaçların
Şöyle bir ürperterek.
Ve sarıyor;
Çiçeklenerek,
Yeşilleri beyazlara.
Gökyüzü,
Köpükleniyor denizler gibi.
Bulutları yapış yapış
Maviye çalıyor bakışları.
İçime doluyor
Bakışlarıma...
Başkalaşıyor insan.
Uzaklara;
Yelken açıyorsun yani.
Bilmedik uzaklar değil üstelik.
Tanıdık bir tadı var.
Çocuk gözlerindeki sevecen bakışlarda
Gizlenmiş uzaklara doğru.
Hem olsun ne çıkar
Geriye düşlemişsem zamanı.
Bakışlarımdan düşüyor bahar.
Ansızın gelip;
Ansızın gidiyor.
Tuhaf bir coşku bu bahar
İçine çektiğin havanın tadı
Yakmadan geçmiyor genzini,
İnan ki.
Sevmekten usanmayan biriysen üstelik
Tuz biber oluyor anlayacağın.
Kara sevda gibi çörekleniyor üzerine
Başkalaşıyor bahar
Başkalaşıyor sevdan.
Bakışlarını görüyorum,
Bakışların;
Bakışları oluyor baharın...
SairtekkaS
ARTIK UNUTMALI SENİ SEVGİLİ
Artık unutmalı seni sevgili
Ne telaşlı bir sözle uğurlanmalı
Ne yüreğine düşmeli gölgesi acının.
Gidişin olmalı ansızın
Ardında bahar yellerinin serinliği
Yarım ezgili bir türkü dilinde
Ve yine ilk günkü gibi çarpmalı yüreğin.
Giderken dolaşmalı elin ayağın
Gözlerin dolmalı hafiften
Söylenmedik tüm sözleri tutmalı cebinde
Sıkılmadık kurşunları çıkarmalı şarjöründen
Vurmamalı giderken
Giderken kanatmamalı.
Gidişinden gelen bir özlem olmalı
Bir adım uzaklıkta dahi
Binlerce yılın özlemini taşımalı gidişin.
Artık unutmalı seni sevgili
Beynime saplanan bakışlarından
Yürekteki yangını körükleyen gözlerine kadar
Sırtından vururcasına gidişin olmalı.
Gidişin bir bahar sabahında
Öylece ansızın ve sorgusuz yani anlamsız
Tek söz dahi söylemeden olmalı
Yalnız kal diyecek gözlerim kapalı.
Artık unutmalı seni sevgili...
Sairtekkas
Ne telaşlı bir sözle uğurlanmalı
Ne yüreğine düşmeli gölgesi acının.
Gidişin olmalı ansızın
Ardında bahar yellerinin serinliği
Yarım ezgili bir türkü dilinde
Ve yine ilk günkü gibi çarpmalı yüreğin.
Giderken dolaşmalı elin ayağın
Gözlerin dolmalı hafiften
Söylenmedik tüm sözleri tutmalı cebinde
Sıkılmadık kurşunları çıkarmalı şarjöründen
Vurmamalı giderken
Giderken kanatmamalı.
Gidişinden gelen bir özlem olmalı
Bir adım uzaklıkta dahi
Binlerce yılın özlemini taşımalı gidişin.
Artık unutmalı seni sevgili
Beynime saplanan bakışlarından
Yürekteki yangını körükleyen gözlerine kadar
Sırtından vururcasına gidişin olmalı.
Gidişin bir bahar sabahında
Öylece ansızın ve sorgusuz yani anlamsız
Tek söz dahi söylemeden olmalı
Yalnız kal diyecek gözlerim kapalı.
Artık unutmalı seni sevgili...
Sairtekkas
ANLAMADIN
Aşktı,
Sana duyduğum.
Sıcaktı.
Taze ekmek kokusunda
Katıksızdı.
Camın buğusunda
Bir damlanın akışkanlığıyla
Yol almaktaydı yüreğimde.
Yakmaktaydı.
Bir noktaya çakılan bakışlarımda
Odaklanmıştı gözlerinin yalınlığı.
Sarhoştu,
Beynimin tüm hücreleri.
Damlardan sarkan buzlara
Ucu ucuna tutunmuş damlalar gibi
Korkaktı.
Dudaklarıma hükmeden sessizlik,
Kederliydi.
Gizinde saklıydı,
Güzelliği.
Karıncaların aşkı kadar büyüktü
Büyüklüğü aldattı belki,
Anlamadın.
Aşktı,
Sana duyduğum...
SairtekkaS
Sana duyduğum.
Sıcaktı.
Taze ekmek kokusunda
Katıksızdı.
Camın buğusunda
Bir damlanın akışkanlığıyla
Yol almaktaydı yüreğimde.
Yakmaktaydı.
Bir noktaya çakılan bakışlarımda
Odaklanmıştı gözlerinin yalınlığı.
Sarhoştu,
Beynimin tüm hücreleri.
Damlardan sarkan buzlara
Ucu ucuna tutunmuş damlalar gibi
Korkaktı.
Dudaklarıma hükmeden sessizlik,
Kederliydi.
Gizinde saklıydı,
Güzelliği.
Karıncaların aşkı kadar büyüktü
Büyüklüğü aldattı belki,
Anlamadın.
Aşktı,
Sana duyduğum...
SairtekkaS
SEVGİLİ DÜŞÜNCESİ
En çok bugün seni seviyorum diyebilmek istiyorum.
Çünkü sen, dokunduğumda içimde varolan sevgili!
Bir etin bir kemiğin bürünmüşlüğünden uzak,
İçimde filizlenen ve boyveren "sevgili düşüncesi".
Her kimin gözlerinde gördüysem o ilk çiçeklerini
Kalksın yürüsün istedim bulutlar.
Yağsın üzerime mahşer kalabalığıyla,
Toprak koksun istedim burnuma
Ve hiç eksilmesin gözlerindeki sen.
Varolma problemi taşıyorum,
Varolurmuyum bilemiyorum.
Belki varım belki yokum
Yada hem varım hem yokum.
Veya varolmak gerek
Yokolmak için.
Yokken varedemiyorum kendimi.
Aslına bakarsan varken de varolmak bir sorun.
Bunca sorunun ortasında
Yoksun diyecek oluyorum...
Ama yüreğimin çizikleri
Dikenlerini inkar edemiyor.
Dal dal büyüyen
Çiçek çiçek serpilen
Sevgili düşüncesi
Diken diken kanattıkça
Önce sen
Sonra ben varoluyorum
Ve beni var eden sensen
En çok bugün, seni seviyorum diyebilmek istiyorum.
Seni seviyorum “sevgili düşüncesi”…
SairtekkaS
Çünkü sen, dokunduğumda içimde varolan sevgili!
Bir etin bir kemiğin bürünmüşlüğünden uzak,
İçimde filizlenen ve boyveren "sevgili düşüncesi".
Her kimin gözlerinde gördüysem o ilk çiçeklerini
Kalksın yürüsün istedim bulutlar.
Yağsın üzerime mahşer kalabalığıyla,
Toprak koksun istedim burnuma
Ve hiç eksilmesin gözlerindeki sen.
Varolma problemi taşıyorum,
Varolurmuyum bilemiyorum.
Belki varım belki yokum
Yada hem varım hem yokum.
Veya varolmak gerek
Yokolmak için.
Yokken varedemiyorum kendimi.
Aslına bakarsan varken de varolmak bir sorun.
Bunca sorunun ortasında
Yoksun diyecek oluyorum...
Ama yüreğimin çizikleri
Dikenlerini inkar edemiyor.
Dal dal büyüyen
Çiçek çiçek serpilen
Sevgili düşüncesi
Diken diken kanattıkça
Önce sen
Sonra ben varoluyorum
Ve beni var eden sensen
En çok bugün, seni seviyorum diyebilmek istiyorum.
Seni seviyorum “sevgili düşüncesi”…
SairtekkaS
YİTİK SEVDALARIN MASALLARI
Nedeni sorulmaz hayata dair ne varsa
Yaşanır ve yaşandığı yerde kalır an ve an
Sevinçleri hatırlanır çok ve çoğu zaman hüzün vardır
Zamanın yitirilmiş anlarında tıkıştırılıp kalan.
Geceler vardır yorgun günlere sessizce ağaran
Sessizlik vardır çöktü mü en derinden acıtan
Sıcak bir gülüş vardır gökyüzünde ay ışığı gibi seğiren
Gece teslim olmaz belki ay ışığına
Ama sessizlik bil ki yok olur her içten gülüşün ardından.
Zamanlar vardır yaşanmadan yitirilmiş
Ya hoyratça kullanılmış
Ya da kullanılmaya bile fırsatı olmamış.
Yitik sevdaların masalları bu zamanlardan doğar
Hep bir sevda vardır adı koyulmamış, sahipsiz.
Oysa çoğu zaman insanlar var ki sevdasız.
Yığınlar yığın üstüne; giden bir şeyler var yaşama dair
Akıp gidiyor ırmağın her bir suyu ırmak dursa da yerinde.
Dökülüyor her bir yaprak ağaç yerinde
Ve açıp kayboluyor her renkten çiçek, toprak aynı toprak.
Yaşam belki koca bir yalan
Belki de taşıyamadığımız bir yük omuzlarımızda
Hep sevdalı da çekilmiyor
Ama bil ki sevdasız da.
Yitmeyecek desen de yitip gidiyor göz açılıp kapananda.
Geride kalan yitik sevdaların masalları...
SairtekkaS
Yaşanır ve yaşandığı yerde kalır an ve an
Sevinçleri hatırlanır çok ve çoğu zaman hüzün vardır
Zamanın yitirilmiş anlarında tıkıştırılıp kalan.
Geceler vardır yorgun günlere sessizce ağaran
Sessizlik vardır çöktü mü en derinden acıtan
Sıcak bir gülüş vardır gökyüzünde ay ışığı gibi seğiren
Gece teslim olmaz belki ay ışığına
Ama sessizlik bil ki yok olur her içten gülüşün ardından.
Zamanlar vardır yaşanmadan yitirilmiş
Ya hoyratça kullanılmış
Ya da kullanılmaya bile fırsatı olmamış.
Yitik sevdaların masalları bu zamanlardan doğar
Hep bir sevda vardır adı koyulmamış, sahipsiz.
Oysa çoğu zaman insanlar var ki sevdasız.
Yığınlar yığın üstüne; giden bir şeyler var yaşama dair
Akıp gidiyor ırmağın her bir suyu ırmak dursa da yerinde.
Dökülüyor her bir yaprak ağaç yerinde
Ve açıp kayboluyor her renkten çiçek, toprak aynı toprak.
Yaşam belki koca bir yalan
Belki de taşıyamadığımız bir yük omuzlarımızda
Hep sevdalı da çekilmiyor
Ama bil ki sevdasız da.
Yitmeyecek desen de yitip gidiyor göz açılıp kapananda.
Geride kalan yitik sevdaların masalları...
SairtekkaS
ŞÖLEN
Her güzelliğin ardında hüzün vardır.
Baharın coşkusu bırakır yerini
Kasvetli kış akşamlarına.
Düğünlerde çınlayan meydanlar,
Halayla adımlanmış her karış toprak;
Sessizliğe sırdaş olur,
Güzelliğin hemen ardından.
Az önce elini tuttuğu sevgili,
Şimdi yok yanında.
Ve o ne bakış öyle;
Boş ama bomboş.
Yalnızlığın hüznüdür bu
Sessiz ve vurgun.
Ama yılgısız.
Ve de çaresiz.
Bir savaş yerinin sessizliği gibi,
Bitkin.
Ve her an bir şeyler olacakmış gibi
Tedirgin.
Ürkek bir ceylan gibidir.
Sevmelerin ardından korkak ve kaçmaya hazır.
Bir o kadar da güzel,Yalnızlığın melodisini mırıldanmak.
Aynada görmek yorgun argın suratını.
Zorlamak kendini gülmeye.
Güzelsinle telkin etmek kendini.
Ama hep çatışmak içten içe.
Güzel anların ardından sigara dumanı gibi
Yükselmek,itilmek,alçalmak,kakılmak,
Ve bir anda kaybolmak.
Her şölenin ardında bir hüzün gelir.
Yüreğimin bir kuş gibi ürperen yarısında
Şölen biter.
Kuş uçup gider yerinde tırnak yarasıyla.
Aşkta böyledir.
Binlerce umudu getirir beraberinde.
Hava güzeldir.
Ay güzel, yıldız güzel, güneş güzel.
Hepsinden mühimi yar güzeldir.
Aşk güzel.
Ama kayıp giderse parmaklarının arasından
O zamanda çektiğin acı güzeldir.
Her şölenin ardında bir hüzün gelir.
Hayat bir şölendir;
Yaşam bir şölen.
Tabiat anayla dost
Anayla, babayla, kardeşle, arkadaşla.
Her gün senin için doğar güneş
Ve yalancı hüzünler yaratır gece.
Acılarla ve mutluluklarla yapılmış
Bir çoban salatasıdır hayat.
Kimi bol acılı; kimi çok tatlı
Kimiyse karışık tarafından tadar hayatı.
Ve hayat her haliyle bir şölendir.
Severiz inadına; yaşamayı.
Çiçekleri, dağları, denizleri...
Tarlada başakları,
Memeden akan sütü,
Aldığımız havayı,
Gözlerdeki sevinç yaşlarını severiz.
Günü gelir acıyı severiz.
Yağmur için severiz kasvetli akşamları.
Ve yaşama olan bağlılık için.
Sonraları kavga ederiz.
Çoğu zaman boş yere.
Savaşlar çıkarırız;
Kendi içimizdeki savaşlar gibi.
Kanlı ve bıçaklı.
Savaş içinde dahi çırpınırız.
Hep bir gün daha için.
Bu şölen bitmesin isteriz.
Ve tutar savaşları severiz.
Yok etmeyi severiz.
Dağları, taşları, ağaçları yok ettiğimiz gibi.
Ama bilerek, ama bilmeyerek.
Umutları yok ederiz çoğu zaman
Sevgileri, hayatı.
Kirletiriz doğayı.
Ve yaş keseriz baş keser gibi.
Bize kalan şölen artıklarını
Daha artıklaştırırız yarınlara.
Denizleri kirletiriz.
Bir de yerlere tükürürüz.
Ve yırtarız ozonları.
Belki bilerek, belki bilmeyerek.
Hayat bir şölendir yinede.
Yok etmeyi sevdiğimiz gibi gülmeyi de severiz.
Bu yüzdendir ki en aptal fıkralara bile güleriz.
Hep olmayacak şeyler isteriz.
Elimizdekinin, yüreğimizdekinin kıymetini bilmeyiz.
Sürüsünü otlatan çobandan
Sürüsüne hükmeden hükümdara kadar
Biz aynı şölenin insanlarıyız.
Hepimiz ne az ne çok suçluyuz.
Bize ayrılan senaryoda
Artist veya aktris olmaktansa
Hep figüranlığı seçeriz.
Böylece yaşamımız tehlikeli belki
Ama suçumuz daha az sanırız.
Her şölenin bir sonu vardır.
Ardında ise hüznü.
Yıllarca başkalarının şölenlerinin ardından duyduğumuz hüznü
Bu sefer başkaları duyar kendi şölenimizin ardından.
Ve hüzün yerimizin üzerinden yeni bir şölen başlar.
Ve her şölende olduğu gibi
Ardımızda yıpranmış bir şölen yeri kalır...
SairtekkaS
Baharın coşkusu bırakır yerini
Kasvetli kış akşamlarına.
Düğünlerde çınlayan meydanlar,
Halayla adımlanmış her karış toprak;
Sessizliğe sırdaş olur,
Güzelliğin hemen ardından.
Az önce elini tuttuğu sevgili,
Şimdi yok yanında.
Ve o ne bakış öyle;
Boş ama bomboş.
Yalnızlığın hüznüdür bu
Sessiz ve vurgun.
Ama yılgısız.
Ve de çaresiz.
Bir savaş yerinin sessizliği gibi,
Bitkin.
Ve her an bir şeyler olacakmış gibi
Tedirgin.
Ürkek bir ceylan gibidir.
Sevmelerin ardından korkak ve kaçmaya hazır.
Bir o kadar da güzel,Yalnızlığın melodisini mırıldanmak.
Aynada görmek yorgun argın suratını.
Zorlamak kendini gülmeye.
Güzelsinle telkin etmek kendini.
Ama hep çatışmak içten içe.
Güzel anların ardından sigara dumanı gibi
Yükselmek,itilmek,alçalmak,kakılmak,
Ve bir anda kaybolmak.
Her şölenin ardında bir hüzün gelir.
Yüreğimin bir kuş gibi ürperen yarısında
Şölen biter.
Kuş uçup gider yerinde tırnak yarasıyla.
Aşkta böyledir.
Binlerce umudu getirir beraberinde.
Hava güzeldir.
Ay güzel, yıldız güzel, güneş güzel.
Hepsinden mühimi yar güzeldir.
Aşk güzel.
Ama kayıp giderse parmaklarının arasından
O zamanda çektiğin acı güzeldir.
Her şölenin ardında bir hüzün gelir.
Hayat bir şölendir;
Yaşam bir şölen.
Tabiat anayla dost
Anayla, babayla, kardeşle, arkadaşla.
Her gün senin için doğar güneş
Ve yalancı hüzünler yaratır gece.
Acılarla ve mutluluklarla yapılmış
Bir çoban salatasıdır hayat.
Kimi bol acılı; kimi çok tatlı
Kimiyse karışık tarafından tadar hayatı.
Ve hayat her haliyle bir şölendir.
Severiz inadına; yaşamayı.
Çiçekleri, dağları, denizleri...
Tarlada başakları,
Memeden akan sütü,
Aldığımız havayı,
Gözlerdeki sevinç yaşlarını severiz.
Günü gelir acıyı severiz.
Yağmur için severiz kasvetli akşamları.
Ve yaşama olan bağlılık için.
Sonraları kavga ederiz.
Çoğu zaman boş yere.
Savaşlar çıkarırız;
Kendi içimizdeki savaşlar gibi.
Kanlı ve bıçaklı.
Savaş içinde dahi çırpınırız.
Hep bir gün daha için.
Bu şölen bitmesin isteriz.
Ve tutar savaşları severiz.
Yok etmeyi severiz.
Dağları, taşları, ağaçları yok ettiğimiz gibi.
Ama bilerek, ama bilmeyerek.
Umutları yok ederiz çoğu zaman
Sevgileri, hayatı.
Kirletiriz doğayı.
Ve yaş keseriz baş keser gibi.
Bize kalan şölen artıklarını
Daha artıklaştırırız yarınlara.
Denizleri kirletiriz.
Bir de yerlere tükürürüz.
Ve yırtarız ozonları.
Belki bilerek, belki bilmeyerek.
Hayat bir şölendir yinede.
Yok etmeyi sevdiğimiz gibi gülmeyi de severiz.
Bu yüzdendir ki en aptal fıkralara bile güleriz.
Hep olmayacak şeyler isteriz.
Elimizdekinin, yüreğimizdekinin kıymetini bilmeyiz.
Sürüsünü otlatan çobandan
Sürüsüne hükmeden hükümdara kadar
Biz aynı şölenin insanlarıyız.
Hepimiz ne az ne çok suçluyuz.
Bize ayrılan senaryoda
Artist veya aktris olmaktansa
Hep figüranlığı seçeriz.
Böylece yaşamımız tehlikeli belki
Ama suçumuz daha az sanırız.
Her şölenin bir sonu vardır.
Ardında ise hüznü.
Yıllarca başkalarının şölenlerinin ardından duyduğumuz hüznü
Bu sefer başkaları duyar kendi şölenimizin ardından.
Ve hüzün yerimizin üzerinden yeni bir şölen başlar.
Ve her şölende olduğu gibi
Ardımızda yıpranmış bir şölen yeri kalır...
SairtekkaS
ÇINGIRAĞI BOZUK YILAN
Yine sen çıktın karşıma
Biliyorum,
Bekleyen bendim aslında.
Değişmekten söz ediyorsun
Görüyorum,
Değişmiş gözlerinde bakışların.
İkimizden de uzak dünya
Anlıyorum,
Bu tek kişilik yazılmış bir rüya.
Şafaklarımı çalamayacaksan kızıla
Dönüyorum;
Limana demirlenmiş yalnızlığıma.
Çıngırağı bozulduğunda bir yılanın
Üşüyorum;
Ortasında kalmışçasına ismindeki yalanın.
SairtekkaS
Biliyorum,
Bekleyen bendim aslında.
Değişmekten söz ediyorsun
Görüyorum,
Değişmiş gözlerinde bakışların.
İkimizden de uzak dünya
Anlıyorum,
Bu tek kişilik yazılmış bir rüya.
Şafaklarımı çalamayacaksan kızıla
Dönüyorum;
Limana demirlenmiş yalnızlığıma.
Çıngırağı bozulduğunda bir yılanın
Üşüyorum;
Ortasında kalmışçasına ismindeki yalanın.
SairtekkaS
BAK
Bak!
Nasılda yarıyor kalabalığı gözlerin
Bunca suskunluğun üstüne
Yağarsa ansızın bardaktan boşalırcasına yağmur
Tüner duvar diplerine kediler gibi insanlar.
Bak!
Tutmuşsun ellerinden küçük bir çocuğun
Gökkuşağı ve güneş olan resimler çizdiriyorsun.
Ve o yağmurdan ıslanmış birkaç insan
Duvar dibindeki kedilere ekmek atıyor.
Bak!
Tepeden tırnağa yağmur olmuşsun
Ve ıslatmışsın baştan aşağı beni
Şimdi o resmin içinde sokağın ortasında
İçime işlemiş seni kurutuyorum...
Bak!
Ay ışığı bulaşmış ellerinden
Denize düşmüş onlarca yakamoza.
Bütün sokaklar alacakaranlığa bürünmüşken
İnsanlar duvar diplerinde sessizce bekleşiyorlar.
Bak!
Bu sokakların semalarını saran dumanlara
Bir yaprağın sırtında koca sonbahar dökülüyor sokaklara
Yağmura inat, rüzgara inat, yalnızlıklarına inat
Bekleşiyorlar kedilere inat duvar diplerinde insanlar.
Bak!
Senin gülüşünle ayaklanıyor koca bir şehir
Ve sokakları bayram yerleri gibi şenlenmiş
Yıkılmış duvarların her bir köşesinden
Sana koşan kayıp yüzlü insanlar var.
Bak!
Bir dünya çiziyorum ellerimle sınırları sen olan
Bütün nehirleri sana dökülen bütün ağaçları senin sevdiklerinden
Her mevsimi sen olan ve her güzelliğin ardında ki sen
Görebiliyor musun? Bilmiyorum aramızda ki duvarlardan...
SairtekkaS
Nasılda yarıyor kalabalığı gözlerin
Bunca suskunluğun üstüne
Yağarsa ansızın bardaktan boşalırcasına yağmur
Tüner duvar diplerine kediler gibi insanlar.
Bak!
Tutmuşsun ellerinden küçük bir çocuğun
Gökkuşağı ve güneş olan resimler çizdiriyorsun.
Ve o yağmurdan ıslanmış birkaç insan
Duvar dibindeki kedilere ekmek atıyor.
Bak!
Tepeden tırnağa yağmur olmuşsun
Ve ıslatmışsın baştan aşağı beni
Şimdi o resmin içinde sokağın ortasında
İçime işlemiş seni kurutuyorum...
Bak!
Ay ışığı bulaşmış ellerinden
Denize düşmüş onlarca yakamoza.
Bütün sokaklar alacakaranlığa bürünmüşken
İnsanlar duvar diplerinde sessizce bekleşiyorlar.
Bak!
Bu sokakların semalarını saran dumanlara
Bir yaprağın sırtında koca sonbahar dökülüyor sokaklara
Yağmura inat, rüzgara inat, yalnızlıklarına inat
Bekleşiyorlar kedilere inat duvar diplerinde insanlar.
Bak!
Senin gülüşünle ayaklanıyor koca bir şehir
Ve sokakları bayram yerleri gibi şenlenmiş
Yıkılmış duvarların her bir köşesinden
Sana koşan kayıp yüzlü insanlar var.
Bak!
Bir dünya çiziyorum ellerimle sınırları sen olan
Bütün nehirleri sana dökülen bütün ağaçları senin sevdiklerinden
Her mevsimi sen olan ve her güzelliğin ardında ki sen
Görebiliyor musun? Bilmiyorum aramızda ki duvarlardan...
SairtekkaS
HER ZAMAN OLMAZ
Her zaman olmaz.
Arada sırada çıkar karşına.
Böyle isyankar böyle umarsızca.
Her zaman yakmaz,
En derin yarandan, kanatırcasına.
Hep yükselmez feryadın,
Bu kadar derin bu kadar sızımlayasıca.
Güneş neden yakar tenimi bu kadar
Bu iç sıkan
Kemiren, kemirilen.
Yanan bir mum, alevsiz.
Erimiş, sıkıntıdan.
Kemirilmiş.
Kemiren...
Her zaman olmaz
İnsan bu kadar derinlerde.
Batak.
Yıkım.
Ölüm.
Kimine doğuş,
Bakarsın ki yok olmuş.
Molekül, atom
Hayalinle metafizik.
Sonra başka atom,
Başka molekül.
Tekrar yıkım,
Tekrar ölüm.
Başı boş metafizik.
Yazık.
Kan revan.
Açık bir kapı,
Geçen düş kervanı.
Bir kırmızı gül
Bir umutlu gülüş
Bir kervan;
Bir devran.
Düş kervanı
Düş devranında.
Her zaman olmaz
Arada sırada.
Yıkım.
Kıyım.
Ölüm.
Ve yanı başımda ağlayan metafizik.
Bir dağ
Dağ gibi.
Hem de başı dumanlı.
Ağaçları yeşil
Yapraklar iğneli.
Dağ kayboldu.
Duman yok;
Ağaçlarda.
Ama yapraklar iğneli...
SairtekkaS
Arada sırada çıkar karşına.
Böyle isyankar böyle umarsızca.
Her zaman yakmaz,
En derin yarandan, kanatırcasına.
Hep yükselmez feryadın,
Bu kadar derin bu kadar sızımlayasıca.
Güneş neden yakar tenimi bu kadar
Bu iç sıkan
Kemiren, kemirilen.
Yanan bir mum, alevsiz.
Erimiş, sıkıntıdan.
Kemirilmiş.
Kemiren...
Her zaman olmaz
İnsan bu kadar derinlerde.
Batak.
Yıkım.
Ölüm.
Kimine doğuş,
Bakarsın ki yok olmuş.
Molekül, atom
Hayalinle metafizik.
Sonra başka atom,
Başka molekül.
Tekrar yıkım,
Tekrar ölüm.
Başı boş metafizik.
Yazık.
Kan revan.
Açık bir kapı,
Geçen düş kervanı.
Bir kırmızı gül
Bir umutlu gülüş
Bir kervan;
Bir devran.
Düş kervanı
Düş devranında.
Her zaman olmaz
Arada sırada.
Yıkım.
Kıyım.
Ölüm.
Ve yanı başımda ağlayan metafizik.
Bir dağ
Dağ gibi.
Hem de başı dumanlı.
Ağaçları yeşil
Yapraklar iğneli.
Dağ kayboldu.
Duman yok;
Ağaçlarda.
Ama yapraklar iğneli...
SairtekkaS
ESKİ GÜNLERİN İÇİNDEN
Bana eski günlerin içinden geliyor gibisin.
Sıcak bir tebessüm yüzünde,
Üzerinde beyaz bir fistanlık,
Ayağında naylon ayakkabıların,
Başından beline süzülen siyah saçların,
Ve kara gözlerinin içindeki ışıltılı gülüşle.
Bir bahar günü,
Saatte öğlen suları,
İnsanların telaşı farklı,
Ama içlerinde bir şeylerin açtığı bir gün.
Sende yürüyorsun bakkalın ilk aralığından,
Kenarda bahçelerde sarkmış çiçekli dalları eriklerin,
Gökte masmavi bir gökyüzü.
İçinde derin bir heyecan.
Akıl almaz bir güzellik saçarak,
Geçiyorsun gözlerimin önünden.
Bana eski günlerin içinden geliyor gibisin.
Tek bir söz etmeden yürüyorsun,
Ardından aya tutulmuş güneş gibi bakakalıyorum.
Ama güneş devam ediyor dönüşüne
Benim gözlerim hala o sokağın sonuna doğru,
Yıllardır o zamanda kalmış gibi durgun.
Bana eski günlerin içinden geliyor gibisin.
Sanki yıllardır tanıyorum seni.
Uzun uzun düşünüyorum,
İsmin dilimin ucundan hiç gitmiyor.
Sayıklayacak oluyorum,
Söyleyecek oluyorum,
Susacak oluyorum,
Seni eski günlerin içinden çıkaramıyorum...
SairtekkaS
Sıcak bir tebessüm yüzünde,
Üzerinde beyaz bir fistanlık,
Ayağında naylon ayakkabıların,
Başından beline süzülen siyah saçların,
Ve kara gözlerinin içindeki ışıltılı gülüşle.
Bir bahar günü,
Saatte öğlen suları,
İnsanların telaşı farklı,
Ama içlerinde bir şeylerin açtığı bir gün.
Sende yürüyorsun bakkalın ilk aralığından,
Kenarda bahçelerde sarkmış çiçekli dalları eriklerin,
Gökte masmavi bir gökyüzü.
İçinde derin bir heyecan.
Akıl almaz bir güzellik saçarak,
Geçiyorsun gözlerimin önünden.
Bana eski günlerin içinden geliyor gibisin.
Tek bir söz etmeden yürüyorsun,
Ardından aya tutulmuş güneş gibi bakakalıyorum.
Ama güneş devam ediyor dönüşüne
Benim gözlerim hala o sokağın sonuna doğru,
Yıllardır o zamanda kalmış gibi durgun.
Bana eski günlerin içinden geliyor gibisin.
Sanki yıllardır tanıyorum seni.
Uzun uzun düşünüyorum,
İsmin dilimin ucundan hiç gitmiyor.
Sayıklayacak oluyorum,
Söyleyecek oluyorum,
Susacak oluyorum,
Seni eski günlerin içinden çıkaramıyorum...
SairtekkaS
DENİZ
Deniz resmi çiziyor ellerin
Dalgalı, beyaz köpükten pamuk, pamuk.
Kıyıları kızıl saçları rüzgarla savrulan
Mavilerinde çırpınıyor martılar kanat, kanat.
Sahilden yükselen tepelerde
Yem yeşile bürünmüş gözlerinde orman, orman.
Her renkte bir umudun haykırışında
Renklerle kuşanmış gökyüzünde güneş, güneş.
Bir bahar sabahında yüreğimi yakan
Umutlarımda alev kızılına bürünmüş deniz, deniz.
Dallardan dökülen yapraklarca sevdiğim;
Işıl, ışıl parlayan yıldızlarca.
Yutkundukça boğazımda düğümleniveren
Param parça yüreğimde sevdam deniz, deniz...
SairtekkaS
Dalgalı, beyaz köpükten pamuk, pamuk.
Kıyıları kızıl saçları rüzgarla savrulan
Mavilerinde çırpınıyor martılar kanat, kanat.
Sahilden yükselen tepelerde
Yem yeşile bürünmüş gözlerinde orman, orman.
Her renkte bir umudun haykırışında
Renklerle kuşanmış gökyüzünde güneş, güneş.
Bir bahar sabahında yüreğimi yakan
Umutlarımda alev kızılına bürünmüş deniz, deniz.
Dallardan dökülen yapraklarca sevdiğim;
Işıl, ışıl parlayan yıldızlarca.
Yutkundukça boğazımda düğümleniveren
Param parça yüreğimde sevdam deniz, deniz...
SairtekkaS
BİR İSYANIN BAYRAKÇISI OLDU YÜREĞİM
Bir akşam üstü serinliğinde
Gökyüzüne serpiştirilmiş kızıl bulutların gölgesinde
Dal dal, yaprak yaprak hışırdıyor içimdeki sessizlik.
Bir isyanın bayrakçısı yüreğim;
En kanlı savaşlara istinaden,
Sararmış yaprak gibi mağrur
Öylece düşerken sessizce dalından
Doğaya yenik düşmenin hüznüyle
Bir savaşın yitik kahramanı rolü
Ağırlaşarak büyüyordu sararmış teninde
Kızıl bulutların gölgesinde kaldırımların hemen üzerinden.
Ağaç aynı ağaç,
Dal da aynı dal.
Yapraksa ölüm demek...
Ben gibi, sen gibi bir şey yani.
Her gün yeniden doğan bir yaprak gibi dökülüp duruyoruz durmadan.
Kimimiz bir ölüp bin doğarken,
Daha doğmamış oluyor beklenen ötekiler.
Bir akşam üstü serinliğinde
Gökyüzüne serpiştirilmiş kızıl bulutların gölgesinde
Yani yeniden,
Yani hiç olmamış gibi önceleri.
Yıllarca sancıyan ve doğması güneşin doğmasından çok,
Hiç görülmemiş, hiç duyulmamış
Belki de aklımdan geçenle de aynı olmayan bir doğumun arifesinde
Bir isyanın bayrakçısı oluyor yüreğim.
Bulut ektiğimiz gökyüzünden
Yağmur hasadını alamamak bizimkisi.
Gün geçtikçe çoraklaşıyor yüreğimizin toprakları.
O yüzdendir:
Her sevişin ardından tortusu kalıyor yüreklerimizde.
Biz ki
Çorak topraklardan gelmişiz.
Dikeni yeşil bilmişken,
Gökyüzündeki tek bulutu da
Yalnızlığına son vermek adına kanadından vurmuşuz...
Bir akşam üstü serinliğinde
Gökyüzüne serpiştirilmiş kızıl bulutların gölgesinde
Sancısından ve kendisinden habersiz olduğumuz,
O doğumun arifesinde;
Binlerce defa ölerek,
“Aşk”’ı doğurmak adına
Bir isyanın bayrakçısı oldu yüreğim...
SairtekkaS
Gökyüzüne serpiştirilmiş kızıl bulutların gölgesinde
Dal dal, yaprak yaprak hışırdıyor içimdeki sessizlik.
Bir isyanın bayrakçısı yüreğim;
En kanlı savaşlara istinaden,
Sararmış yaprak gibi mağrur
Öylece düşerken sessizce dalından
Doğaya yenik düşmenin hüznüyle
Bir savaşın yitik kahramanı rolü
Ağırlaşarak büyüyordu sararmış teninde
Kızıl bulutların gölgesinde kaldırımların hemen üzerinden.
Ağaç aynı ağaç,
Dal da aynı dal.
Yapraksa ölüm demek...
Ben gibi, sen gibi bir şey yani.
Her gün yeniden doğan bir yaprak gibi dökülüp duruyoruz durmadan.
Kimimiz bir ölüp bin doğarken,
Daha doğmamış oluyor beklenen ötekiler.
Bir akşam üstü serinliğinde
Gökyüzüne serpiştirilmiş kızıl bulutların gölgesinde
Yani yeniden,
Yani hiç olmamış gibi önceleri.
Yıllarca sancıyan ve doğması güneşin doğmasından çok,
Hiç görülmemiş, hiç duyulmamış
Belki de aklımdan geçenle de aynı olmayan bir doğumun arifesinde
Bir isyanın bayrakçısı oluyor yüreğim.
Bulut ektiğimiz gökyüzünden
Yağmur hasadını alamamak bizimkisi.
Gün geçtikçe çoraklaşıyor yüreğimizin toprakları.
O yüzdendir:
Her sevişin ardından tortusu kalıyor yüreklerimizde.
Biz ki
Çorak topraklardan gelmişiz.
Dikeni yeşil bilmişken,
Gökyüzündeki tek bulutu da
Yalnızlığına son vermek adına kanadından vurmuşuz...
Bir akşam üstü serinliğinde
Gökyüzüne serpiştirilmiş kızıl bulutların gölgesinde
Sancısından ve kendisinden habersiz olduğumuz,
O doğumun arifesinde;
Binlerce defa ölerek,
“Aşk”’ı doğurmak adına
Bir isyanın bayrakçısı oldu yüreğim...
SairtekkaS
16 Mayıs 2008 Cuma
LILO MANİ
Yine yağmur yağıyor
Ve yerler yine çamur.
Islak gözlerin geliyor aklıma;
Yağan yağmurla ıslanmış.
Ağlatan bir düşün ardından;
Yağmurlu bir günün akşamında;
Demir attım yalnızlar koyuna.
Fırtınaya tutulmuş bir kuş gibi,
Kanat çırptım aydınlığıma.
Ve fırtına sert
Ve kanatlarım güçsüz
Ve fırtına acımasız
Ve hiç olmayacak bir dua gibi
Özgürlüğüme uzanışım.
Şarabi akşamların ışıltısındaydı umutlarımız.
Kimi yağmurlarda;
Don Kişot olup yıktık yel değirmenlerini.
Ve bazı yağmurlarda ıslattık,
Sofi’yi, Anuşka’yı ve de düş dünyamızı.
Mihraba dönük dökerken göz yaşlarımızı;
Kuvayi Milliye’de Nazım’ı,
Çirkin Kral’da Yılmaz’ı,
Yarışta en önde ki Can’ı,
Koynunda resmi’yle Odabaşı’nı,
Zulasında sakladığı resim’le Ahmet’i,
Rıza’yı haykıran sesiyle Yusuf’u,
Her mevsim bahar getiren Telli’yi,
Ve rakı şişesinde balık Veli’yi,
Açtırır usulca açmış bir gül gibi.
Bağrımıza bir hançer gibi saplanan,
Bu çirkefin bu karanlığın koynunda.
Bırakın artık!
Akıtmayın inci kılıklı göz yaşlarınızı.
Durmuyorsa yağan yağmur
Ve kokmuyorsa açan çiçek
Ve gülmüyorsa doğan bebek
Ve her zaman ki sensen sen
Ve güneş küskün,
Doğmuyorsa içimize;
Bırakın ağlasın...
Atmadan terkisine yalnızlıkların alasını;
Bir şiir bir türküyle birleşsin dudaklarda.
Ölümün zor olmadığı bir akşam üstü;
Bir ağıt ile çınlasın kulaklarımızda.
Ve hep kendi acılarımızla kanatılır gibi;
Söylendikçe kanasın yağmurlu akşamlarda...
Yağmur söylesin türkümüzü,
Toprak kokusu sarsın etrafımızı yağmurla.
Ve gülden daha güzel bir kokuyla...
Lılo mani serva çiyani derde grani...
Bir kuş kanat çırpıyor,
Türkümüzü söyleyerek.
Ve bir işçi,
Ve bir memur,
Ve bir aç,
Ve bir çıplak,
Ve bir ezik,
Ve bir mağdur,
Ve bir mahkum,
Ve bir çilekeş,
Ve bir isyankar;
Hep bir ağızdan söylüyor türkümüzü.
Lılo mani serva çiyani derde grani...
Bir çığlık,
Ve bir feryat,
Ve bir isyan gibi yükseliyor.
Dağlara diyor seherin kuşluğunda.
Ve bir it kuyruğunu kısıyor,
Ve kurnaz,
Ve tehlikeli,
Ve acımasızca.
Munzurlarda mavzer gibi yükseliyor doruklara.
Lılo mani serva çiyani derde grani...
SairtekkasS
Ve yerler yine çamur.
Islak gözlerin geliyor aklıma;
Yağan yağmurla ıslanmış.
Ağlatan bir düşün ardından;
Yağmurlu bir günün akşamında;
Demir attım yalnızlar koyuna.
Fırtınaya tutulmuş bir kuş gibi,
Kanat çırptım aydınlığıma.
Ve fırtına sert
Ve kanatlarım güçsüz
Ve fırtına acımasız
Ve hiç olmayacak bir dua gibi
Özgürlüğüme uzanışım.
Şarabi akşamların ışıltısındaydı umutlarımız.
Kimi yağmurlarda;
Don Kişot olup yıktık yel değirmenlerini.
Ve bazı yağmurlarda ıslattık,
Sofi’yi, Anuşka’yı ve de düş dünyamızı.
Mihraba dönük dökerken göz yaşlarımızı;
Kuvayi Milliye’de Nazım’ı,
Çirkin Kral’da Yılmaz’ı,
Yarışta en önde ki Can’ı,
Koynunda resmi’yle Odabaşı’nı,
Zulasında sakladığı resim’le Ahmet’i,
Rıza’yı haykıran sesiyle Yusuf’u,
Her mevsim bahar getiren Telli’yi,
Ve rakı şişesinde balık Veli’yi,
Açtırır usulca açmış bir gül gibi.
Bağrımıza bir hançer gibi saplanan,
Bu çirkefin bu karanlığın koynunda.
Bırakın artık!
Akıtmayın inci kılıklı göz yaşlarınızı.
Durmuyorsa yağan yağmur
Ve kokmuyorsa açan çiçek
Ve gülmüyorsa doğan bebek
Ve her zaman ki sensen sen
Ve güneş küskün,
Doğmuyorsa içimize;
Bırakın ağlasın...
Atmadan terkisine yalnızlıkların alasını;
Bir şiir bir türküyle birleşsin dudaklarda.
Ölümün zor olmadığı bir akşam üstü;
Bir ağıt ile çınlasın kulaklarımızda.
Ve hep kendi acılarımızla kanatılır gibi;
Söylendikçe kanasın yağmurlu akşamlarda...
Yağmur söylesin türkümüzü,
Toprak kokusu sarsın etrafımızı yağmurla.
Ve gülden daha güzel bir kokuyla...
Lılo mani serva çiyani derde grani...
Bir kuş kanat çırpıyor,
Türkümüzü söyleyerek.
Ve bir işçi,
Ve bir memur,
Ve bir aç,
Ve bir çıplak,
Ve bir ezik,
Ve bir mağdur,
Ve bir mahkum,
Ve bir çilekeş,
Ve bir isyankar;
Hep bir ağızdan söylüyor türkümüzü.
Lılo mani serva çiyani derde grani...
Bir çığlık,
Ve bir feryat,
Ve bir isyan gibi yükseliyor.
Dağlara diyor seherin kuşluğunda.
Ve bir it kuyruğunu kısıyor,
Ve kurnaz,
Ve tehlikeli,
Ve acımasızca.
Munzurlarda mavzer gibi yükseliyor doruklara.
Lılo mani serva çiyani derde grani...
SairtekkasS
KIRIK KANATLI MASAL PERİSİ
Avuçlarımın arasında bir kuş gibiydi
İncitmekten korktum avuçlarımı sıkarken
Sonra gidişini seyrettim öylece.
Bir masal perisine sevdalanmıştım.
Ne çok yakınımdaydı
Ne de unutacağım kadar uzaklarda.
Yüzümü yalayan rüzgarda saçlarının kokusu vardı
Hissediyordum.
Odamdaki duvarlardan hiç eksilmedi ki yüzü.
Gülüyordu bana nurların ortasından
Gel der gibiydi elleriyle.
Kaç zaman oldu –hatırlamıyorum- gideli
Yaprakların sokakları doldurduğu sararmış bir mevsimdi.
Hayat öyle güzel gidiyordu ki!
Mutluluğumun farkına varacak zamanı bile bulamıyordum
Dolu dolu yaşıyor dolu dolu seviyordum.
Yüreğimi yakan öyle bir ateş vardı ki
Ellerini tuttuğumda avuçlarımın terinden buza kesiyordum.
Gözlerinin bebeğine bakarken nefes alamıyordum.
Öyle güzeldi ki!
Bir gün o gözlere bakamayacağımı hiç düşünmemiştim.
Artık hayallerimi süsleyen yüzünde
Beni hayata bağlayan gözlerini göremiyorum.
Yaşamdan umudunu kesmiş bir balina gibi
Sığ sulara vurdum kendimi.
Yalnızım koca bir kalabalığın ortasında.
Yavaş yavaş ama her gün biraz daha boğulduğumu hissediyorum.
Her gün kulaklarımda sesini duyar gibiyim.
”Yaşamalısın” diyor.
Sonra beni dinlemeden kaybolup gidiyor.
Oysa ki ben
Milyonlarca kez söylediğim gibi-Seni seviyorum- demek istiyorum.
Bir daha bir daha ve bir kez daha.
Hayallerimin kırık kanatlı masal perisi
Seni her zamankinden daha çok seviyorum.
Bekle sana geliyorum...
SairtekkaS
İncitmekten korktum avuçlarımı sıkarken
Sonra gidişini seyrettim öylece.
Bir masal perisine sevdalanmıştım.
Ne çok yakınımdaydı
Ne de unutacağım kadar uzaklarda.
Yüzümü yalayan rüzgarda saçlarının kokusu vardı
Hissediyordum.
Odamdaki duvarlardan hiç eksilmedi ki yüzü.
Gülüyordu bana nurların ortasından
Gel der gibiydi elleriyle.
Kaç zaman oldu –hatırlamıyorum- gideli
Yaprakların sokakları doldurduğu sararmış bir mevsimdi.
Hayat öyle güzel gidiyordu ki!
Mutluluğumun farkına varacak zamanı bile bulamıyordum
Dolu dolu yaşıyor dolu dolu seviyordum.
Yüreğimi yakan öyle bir ateş vardı ki
Ellerini tuttuğumda avuçlarımın terinden buza kesiyordum.
Gözlerinin bebeğine bakarken nefes alamıyordum.
Öyle güzeldi ki!
Bir gün o gözlere bakamayacağımı hiç düşünmemiştim.
Artık hayallerimi süsleyen yüzünde
Beni hayata bağlayan gözlerini göremiyorum.
Yaşamdan umudunu kesmiş bir balina gibi
Sığ sulara vurdum kendimi.
Yalnızım koca bir kalabalığın ortasında.
Yavaş yavaş ama her gün biraz daha boğulduğumu hissediyorum.
Her gün kulaklarımda sesini duyar gibiyim.
”Yaşamalısın” diyor.
Sonra beni dinlemeden kaybolup gidiyor.
Oysa ki ben
Milyonlarca kez söylediğim gibi-Seni seviyorum- demek istiyorum.
Bir daha bir daha ve bir kez daha.
Hayallerimin kırık kanatlı masal perisi
Seni her zamankinden daha çok seviyorum.
Bekle sana geliyorum...
SairtekkaS
GAMZENDE
Bu akşam öldürüldü gözlerim.
Bir daha bakmamak için
Çıkmaz sokaklara gömüldü.
Işığı çalındı gökyüzümün.
Siyaha boyanmış tüm yıldızları
Başka gecelere sürüldü.
Kuru toprağı tutuyor ellerim.
Bozkırda ki ağaç misali
Sessiz ve üzgün görüldü.
Çiçeği solduruldu dağlarımın.
Ağıt yakan çocukların umutları
Sevgi ormanlarıyla örüldü.
Bu akşam öldürüldü yüreğim.
Tutunmak varken gülüşüne
Yanağındaki çukura gömüldü.
SairtekkaS
Bir daha bakmamak için
Çıkmaz sokaklara gömüldü.
Işığı çalındı gökyüzümün.
Siyaha boyanmış tüm yıldızları
Başka gecelere sürüldü.
Kuru toprağı tutuyor ellerim.
Bozkırda ki ağaç misali
Sessiz ve üzgün görüldü.
Çiçeği solduruldu dağlarımın.
Ağıt yakan çocukların umutları
Sevgi ormanlarıyla örüldü.
Bu akşam öldürüldü yüreğim.
Tutunmak varken gülüşüne
Yanağındaki çukura gömüldü.
SairtekkaS
OLMADAN İNANACAKSIN OLDUĞUNA
Yarın güneş doğmayacak
O her zamanki tepenin ardından.
Ve geceyi çalmış olacaklar
Göğün karanlık dolu dolabından.
Ne yollar olacak adımlarını sıraladığın
Ne de saksıda solan çiçeğin durgunluğu.
İnanır mısın olmayacaksın sende,
Olmadan inanacaksın olduğuna.
Nehirler besliyor denizleri,
Taşırıyor denizler okyanusları.
Yokluğunun doyumsuzluğuydun sen
Ve o kadar beslendim ki yokluğundan
Sen kalmadın karanlığında suların.
Ne kadar inansan da olduğuna
Olmadan inanacaksın olduğuna...
SairtekkaS
O her zamanki tepenin ardından.
Ve geceyi çalmış olacaklar
Göğün karanlık dolu dolabından.
Ne yollar olacak adımlarını sıraladığın
Ne de saksıda solan çiçeğin durgunluğu.
İnanır mısın olmayacaksın sende,
Olmadan inanacaksın olduğuna.
Nehirler besliyor denizleri,
Taşırıyor denizler okyanusları.
Yokluğunun doyumsuzluğuydun sen
Ve o kadar beslendim ki yokluğundan
Sen kalmadın karanlığında suların.
Ne kadar inansan da olduğuna
Olmadan inanacaksın olduğuna...
SairtekkaS
TANRIYI GÜLDÜRÜYOR ŞAİRLER
Şair kıvrandı içinden
Ve yalvardı tanrısına
İlham kadehinden bir damla...
Başka yerlerde
Başka başka şairler
Yalvardılar!
İlham kadehinden bir damla...
Tanrı güldü şairlere
Tuttu ve içti kadehten
Kalıncaya dek;
İlham kadehinde bir damla...
Kustu içindeki ilhamı
Yaşamın her bir kıyısına
Şair seslendi ansızın
“Aradığım tanrıda değil”
diyerek...
Yaşamdan aldı ilhamını
Gizlendiği yerden buldu, çıkardı
Çoğu zamansa
İlham buldu şairini...
Ne zaman şair sussa
Kalem doğurmasa ilhamın çocuklarını
Tanrı sorar;
“İstermisin:
İlham kadehinin son damlasını.”
İçer şair kadehten
Kusar kağıda doğurganlığını.
Aynı kadehten
Bambaşka şairler doğar
Tanrının kahkahaları arasında...
SairtekkaS
Ve yalvardı tanrısına
İlham kadehinden bir damla...
Başka yerlerde
Başka başka şairler
Yalvardılar!
İlham kadehinden bir damla...
Tanrı güldü şairlere
Tuttu ve içti kadehten
Kalıncaya dek;
İlham kadehinde bir damla...
Kustu içindeki ilhamı
Yaşamın her bir kıyısına
Şair seslendi ansızın
“Aradığım tanrıda değil”
diyerek...
Yaşamdan aldı ilhamını
Gizlendiği yerden buldu, çıkardı
Çoğu zamansa
İlham buldu şairini...
Ne zaman şair sussa
Kalem doğurmasa ilhamın çocuklarını
Tanrı sorar;
“İstermisin:
İlham kadehinin son damlasını.”
İçer şair kadehten
Kusar kağıda doğurganlığını.
Aynı kadehten
Bambaşka şairler doğar
Tanrının kahkahaları arasında...
SairtekkaS
15 Mayıs 2008 Perşembe
SONSUZLUĞUN DURAKLARI
Yorgun düşlere şahit keşişlerle
Var olanı,
Var olmayanın hükmünden kurtaramıyor
İçimde biriken kırılgan umutlar
Bin bir renge bölüne dursun
Bir mavi gözlerin
Sonsuzluğun zindanlarına gömülüyor.
Şimdilerde
Yarım adaların sevinciyle
Bağlı olduğun yaşam
Adaların yalnızlığına kenetleniyor.
İnsansız bir şehrin
Karanlık sokaklarından geçen
Asfaltlar gibi
Gözlerim;
Zamanın içinde kendimi,
Sonsuzluğun duraklarında seni,
Göremiyor…
SairtekkaS
Var olanı,
Var olmayanın hükmünden kurtaramıyor
İçimde biriken kırılgan umutlar
Bin bir renge bölüne dursun
Bir mavi gözlerin
Sonsuzluğun zindanlarına gömülüyor.
Şimdilerde
Yarım adaların sevinciyle
Bağlı olduğun yaşam
Adaların yalnızlığına kenetleniyor.
İnsansız bir şehrin
Karanlık sokaklarından geçen
Asfaltlar gibi
Gözlerim;
Zamanın içinde kendimi,
Sonsuzluğun duraklarında seni,
Göremiyor…
SairtekkaS
ÇATLAK KİREMİTLER
Çatlak kiremitlerdi tepemde duran
İyi ki de çatlakmış seni sızdıran
Bin yıllık bir türküyü söyleyen bir dudak
Aşkı mırıldandı mı;
hüzün yüklenir tarihin kendisi
Ben umut dediğim de
varolduğundan değil,
Varlığına bir kibrit çakmak için yokluğa
İkisinin arasında bir yerlerde…
Hani yaşamının anlam kazanmayan yanları
Bütünlerken boşluğunu bir çığlıkla
Sen yankılanıverirsin
Bir bardak çayın dudak payından.
Aşka bir sen yetiyorken
Aşksızlığa ben bile fazla duruyorum.
Gece gündüze akarken
Tüm gelmeler gitmelere gebe şimdi.
SairtekkaS
İyi ki de çatlakmış seni sızdıran
Bin yıllık bir türküyü söyleyen bir dudak
Aşkı mırıldandı mı;
hüzün yüklenir tarihin kendisi
Ben umut dediğim de
varolduğundan değil,
Varlığına bir kibrit çakmak için yokluğa
İkisinin arasında bir yerlerde…
Hani yaşamının anlam kazanmayan yanları
Bütünlerken boşluğunu bir çığlıkla
Sen yankılanıverirsin
Bir bardak çayın dudak payından.
Aşka bir sen yetiyorken
Aşksızlığa ben bile fazla duruyorum.
Gece gündüze akarken
Tüm gelmeler gitmelere gebe şimdi.
SairtekkaS
ATEŞ BÖCEKLERİ
Bu gece
Yıldızları bir bir saymak için
Gözlerimi araladım göğün derinliklerine.
Tarlaya düşmüş ateş böcekleri gibi
Mum ışığı kıvamında bir kaç yıldız.
En son ne zaman görmüştüm,
Bir ateş böceğini;
Hatırlamıyorum.
Seni seviyorum dediğimi.
Oysa ki!
Eskiden
Görmüştüm ateş böceklerini.
Saymıştım yıldızları bir bir.
Sen bilmesen de
Biliyordum seni sevdiğimi.
Şimdilerde çok arıyorum.
Kır çiçeklerini akasyalarla karıyorum.
Özlüyorum.
Her an patlayacak bir volkan gibi
Ateşin koynunda yokluğunla üşüyorum.
O kadar uzaksın ki!
Bu gece, bu yıldızlar;
Beni kahreden sensizliğim.
Avuçlarımda kır çiçeklerini
Saçıyorum gecenin karanlığına.
Konacak bir ateş böceği
Karanlığa boğulmuş saçlarına.
Sana unutma diyemiyorum.
Koparma.
Ne bir kır çiçeğini,
Ne bir ateş böceğini.
SairtekkaS
Yıldızları bir bir saymak için
Gözlerimi araladım göğün derinliklerine.
Tarlaya düşmüş ateş böcekleri gibi
Mum ışığı kıvamında bir kaç yıldız.
En son ne zaman görmüştüm,
Bir ateş böceğini;
Hatırlamıyorum.
Seni seviyorum dediğimi.
Oysa ki!
Eskiden
Görmüştüm ateş böceklerini.
Saymıştım yıldızları bir bir.
Sen bilmesen de
Biliyordum seni sevdiğimi.
Şimdilerde çok arıyorum.
Kır çiçeklerini akasyalarla karıyorum.
Özlüyorum.
Her an patlayacak bir volkan gibi
Ateşin koynunda yokluğunla üşüyorum.
O kadar uzaksın ki!
Bu gece, bu yıldızlar;
Beni kahreden sensizliğim.
Avuçlarımda kır çiçeklerini
Saçıyorum gecenin karanlığına.
Konacak bir ateş böceği
Karanlığa boğulmuş saçlarına.
Sana unutma diyemiyorum.
Koparma.
Ne bir kır çiçeğini,
Ne bir ateş böceğini.
SairtekkaS
YOSUNSU
Gecede hasret var
Keder ve de hüzün.
Yalnızlık var yol boyu
Tozlu, çamurlu ve upuzun
Korku var yüreğimi kemiren
Çığlıklar; acılı ve uğultulu.
Sessizlik var beynimde çınlayan
Etsiz, kemiksiz ve hayali.
Sevgin var gözlerime doğan
Yalın, katıksız ve bulutsu.
Umut var yıldız sırtında kayan
Göz yaşları avuç dolusu.
Ağaçlar var yüreğimde kuruyan
Söğütler kuru dallı ve yapraksız
Yağmalı bulut gözlerinden yaşlar
Yeşermeli yosunsu denizlerden farksız.
SairtekkaS
Keder ve de hüzün.
Yalnızlık var yol boyu
Tozlu, çamurlu ve upuzun
Korku var yüreğimi kemiren
Çığlıklar; acılı ve uğultulu.
Sessizlik var beynimde çınlayan
Etsiz, kemiksiz ve hayali.
Sevgin var gözlerime doğan
Yalın, katıksız ve bulutsu.
Umut var yıldız sırtında kayan
Göz yaşları avuç dolusu.
Ağaçlar var yüreğimde kuruyan
Söğütler kuru dallı ve yapraksız
Yağmalı bulut gözlerinden yaşlar
Yeşermeli yosunsu denizlerden farksız.
SairtekkaS
CANIM KARDAŞIM KENAN
Kenan
Çamurlu sokakların yaramaz çocuğu
Yamalı giysilerinle,Giydiğin kara önlükle,
Çocukluğumun can yoldaşı.
Tek kaşımın üzerindeAnlımda yazımla bir.
Kenan
Sivrilmiş gençliğimin
Asi bedenimin kan kardeşi.
Ab rh pozitif ben
0 rh negatif sen
Zıt kutuplardandık.
Güneş hep doğardı
Hep başka bir gün için.
Oysa bizim için fark etmezdi.
Çünkü aynı güneşi sindirirdik.
Yediğimiz, içtiğimiz
Bilirim yoktu ayrımız gayrımız.
Kardeşlikten öte
Delice bir sevda gibiydi.
Kenan
Kardaştan da öte kardaşım.
Akasya ağaçlarında çizilmişti kollarımız;
Dikenlerden.
Yıldızları beraber saymıştık,
Dolunaylı gecelerde.
Ağladığımız da oldu
Bir tuttuğumuz dertli anlarımızda.
Sen çok iyi saz çalardın
Bende türkü söylerdim.
Hem de fena sayılmaz.
Efkarımızı dağıtırdık.
Bir şişe aslan sütüne;
Meze yapardık efkarımızı.
Kenan
Geçtiğimiz çamurlu yolları unutmadık.
Ya da azıksız kuru anlarımızı.
İçimizin titrediği
Odunsuz, kömürsüz soğuk odamızı.
Geceleri;
Mum aleviyle aydınlandık.
Bazen de o alevle ısındık.
Kenan
Annen son nefesini verirken küçüktük.
Hıçkırıklarımız bir fırtınaydı.
Kara topraksa bir zırh, bir kalkan.
On yedinde gömdük babanı
Lise sondaydık.
Bir hava tutturmuş giderken;
Karanlığımızdan uyandık.
Anamı anan bildin hep
Ne de olsa can kardaşımdın.
Anamı verdiğimde toprağa
Benden çok ağlamıştın.
Oysa bu koca deryada
Bu ayrılıklar dünyasında
Benim can kardaşımdın.
Askerde vuruldum bacağımdan;
Dağlarda.
Sakat kaldım.
Yirmi ikili yaşlarımda.
Kahraman bilirler dedim
Onlarsa dediler topal
Hep sen vardın yanımda
Can kardaşım;
Kenan.
KüçükkenYağmurlu akşamlarda şimşekler çakardı.
Damlalar cama vururdu.
Ağaçlar rüzgarı ıslıklarlardı.
Aynı kabuslarda ürperirdik yatağımızdan.
Ben sigara içerdim.
Bir tek ona kızardın.
Sonra senide alıştırdım bu merete
Bana hep derdin ki:
"Seni gidi hergele."
Can kardaşım;
Kenan.
O kızı da ilk sen bildin.
İlk sen duydun
Kestane saçlı, kahveli gözlü Zeynep’i.
Aynı gecede
Tokuşturmamış mıydık kadehleri;
Reddi cevabın akşamında.
Mezemiz yine ızdırabımızdı.
Can kardaşım;
Kenan.
Dünyayı sallamaz olmuştuk bir zamanlar
Kavgaya tutulurduk birlikte,
Her aptalca olayın ardından.
Ne kadar saflaşmıştık,
Sağlı sollu olaylardan.
Yediğimiz dayaklar yanımıza kar kaldı.
Canım kardaşım;
Kenan.
Yıldızlar ne kadarda uzaktı.
Oysa ki;
Küçükken hep tutardık.
Sen doktorluk istiyordun
Ben ise mühendislik.
Ne sen doktor oldun
Ne de ben mühendis.
Hayallerimiz bir olmasa da kardaş
Hayal deryamız bir.
Canım kardaşım;
Kenan.
İzmir’den gidiyordum Ankara’ya.
Bu takırtılar trenden
Vagonlar dizi dizi olmuş,
Trenin takırtı tokurtuları
Yağmurun sesiyle akort tutturmuş.
Şimdi seni görüyorum
Elinde bir demet akasyayla.
Gözlerindeki yaşları anlamadım baştan.
Titriyordu bedenin
Güneş görmeyen leylaklar gibi.
Damlaların ıslatıyordu toprağı.
Canım kardaşım;
Kenan.
Bilinmez bir acı bu
Dayanamıyorum buralardan; kardaşım.
Sus.
Yeter.
Kes artık hıçkırıklarını.
Buralarda anlamsız anlarım.
Günlerden yirmi üç nisan
Çocukluğumuzun bayramı.
En son bağırıyordu bir bayan
Başka ses,
Başka görüntü yoktu.
Gece söylemişler haberlerde
Flaş haber başlığıyla.
"Ankara’ya gitmekte olan İzmir treni
Balıkesir civarında raydan çıkmış." ölmüşüm.
Cesedimi teşhiste Kenan tanımış.
Ağlama yeter!
Canım kardaşım; Kenan.
Dünyadan aldım haberi
Kenan evlenmiş.
Bir tane erkek çocuğu olmuş.
Adını benim adımı "izzet" koymuş.
Can kardaşım.
Canım kardaşım.
Canım.
Kenan’ım.
SairtekkaS
SUYUN GÖLGESİNDE GÖZLERİN
İnandırmak zor;
dönmediğine dünyanın,
yada ölürcesine sevdiğime seni.
İnanmazsın bilirim;
geceyle gündüzden,
ve hala soluyor oluşumdan dolayı.
Sen inanmasan da;
örneğin kutuplarda,
seviyor içimdeki ölü, seni solurken...
SairtekkaS
dönmediğine dünyanın,
yada ölürcesine sevdiğime seni.
İnanmazsın bilirim;
geceyle gündüzden,
ve hala soluyor oluşumdan dolayı.
Sen inanmasan da;
örneğin kutuplarda,
seviyor içimdeki ölü, seni solurken...
SairtekkaS
FAHİŞE GÖZLERİNDE Kİ MELEK
Söndü ışıkları sokağın. Ansızın geliyor gibiydi gece. Oysa her gelişinde vardı bu hazırlıksızlığım. Tek başına lığımdı sensizliğin anlamı. Sende bulduğum her şey bendi. Pus kokan gecelerde; üşüyen, titrek alevinde mumun, büyüyordu gölgesinde korkularım. Duvarlara yansıyordu korkum senin suretinde. Sen gittikçe büyüyen korkularım oluyordun.
Gidişlerin vardı sıkça. Sonra gelişlerin. Düşlerimde bir çoğalıyordun, bir azalıyordun. Sonra kendi izdüşümümde yok oluşlarım oluyordun. Göğsüme sığdıramadığım çığlığımda avazım çıktığı kadar suskunluğum oluyordun. ‘Seviyorum’ sözcüğüne sıkı sıkıya tutunmuş bir yaprak oluyordun. Belki mevsimsizdi düşüşün. Ama savruk yellerden kurtuluşun yoktu. Bu sözcüktü çünkü en çok kanatan düşlerini. Gözlerinin derin karanlığında, mavi gökyüzünden bulutlar aşırıyordun. Bilmiyordun belki! Her kaybedişinde bir şeylerini ağlatıyordun gözlerinde, o bulutları. İşte sana inat, gözlerinde gördüğüm parıltı bulutların öpüşleriydi şimşek tadında.
Nadir gülüşlerinde gamzelerine doluyordu göz yaşların. Seven yüreğinin susamışlığını saklayamıyordu kaçamak bakışların. Belli ki çok kırılmıştı. Bu öfken, bu acımasızlığın ondandı. Ürkütülmüştün bir kere. Yaralanmak pahasına baktım kırık aynandan. Onlarca çizgiyle bölünmüştün. Kırıkları dolduramıyordu bakışların. Gözlerinde yine aynı parıltı kırılıyordu binlerce sana. Kırıklarınla yok oluyordun sonra. Senin aynanda bir hiç gibi ben kalıyordum.
Bu son gidişindi. Koparılıyordun savruk yellerle dalından. Hiçbir hükmü kalmıyordu ‘seviyorum’ sözcüğünün. Geceye çalan saçların tel tel dökülüyordu düşlerimden. İçimde ki, hastalıklı ruhumun kangreni oluyordun. Koparıp atmaya korkuyordum seni. Her gecemde bir parçan yok oluyordu kırık aynandan. Son parçanda kaybolduğunda sen çıkıyordun karşıma. Kesip atamadığım sen, ben oluyordun. Hiç var olmamışçasına yoktum artık. Kendi eksenimde daireler çiziyordum. Sevgi susuzluğumda girdaplarla büyüyordum. Sana dair ne varsa çekiyordum içime doğru. O hiç görmediğin derinlere gömüyordum.
Şimdilerde suskun kıyılar arıyorum, keskin olmayan kayalıklar. Sürüklenmek istiyorum içimdeki fırtınalarla. Çarpmak kayalara; dalga dalga, köpük köpük. Yüreğimde ki kraterlerden yanardağlar yükseliyor, en dipten en yükseğe doğru. Haykırılmayı bekleyen bir çığlık gibi suskunluğum oluyor içimde ki aşk.
Hayat bir maratondu benim için. Kaybedişlerim bu yüzden. Bu yüzden umutsuzluklarım. Baharda ilk eriği (seni) kısacılar koparır dalından. (yüreğimden) sebepsizliğim bundan. Suskunluğumda. Şimdi anlıyorum gidişini. Ürkütülmüşlüğünün acısını çıkartıyordun benden. Öğreniyordun yaşam oyununun kurallarını. Uzun soluklu olamıyordun. Bir anlıktın. Yalnızca o an ‘seviyorum’um oluyordun.
Sen bir fahişenin gözlerinde, bulutların öpüşlerine gizlenmiş meleğim oluyordun...
SairtekkaS
20 Mart 2004
Gidişlerin vardı sıkça. Sonra gelişlerin. Düşlerimde bir çoğalıyordun, bir azalıyordun. Sonra kendi izdüşümümde yok oluşlarım oluyordun. Göğsüme sığdıramadığım çığlığımda avazım çıktığı kadar suskunluğum oluyordun. ‘Seviyorum’ sözcüğüne sıkı sıkıya tutunmuş bir yaprak oluyordun. Belki mevsimsizdi düşüşün. Ama savruk yellerden kurtuluşun yoktu. Bu sözcüktü çünkü en çok kanatan düşlerini. Gözlerinin derin karanlığında, mavi gökyüzünden bulutlar aşırıyordun. Bilmiyordun belki! Her kaybedişinde bir şeylerini ağlatıyordun gözlerinde, o bulutları. İşte sana inat, gözlerinde gördüğüm parıltı bulutların öpüşleriydi şimşek tadında.
Nadir gülüşlerinde gamzelerine doluyordu göz yaşların. Seven yüreğinin susamışlığını saklayamıyordu kaçamak bakışların. Belli ki çok kırılmıştı. Bu öfken, bu acımasızlığın ondandı. Ürkütülmüştün bir kere. Yaralanmak pahasına baktım kırık aynandan. Onlarca çizgiyle bölünmüştün. Kırıkları dolduramıyordu bakışların. Gözlerinde yine aynı parıltı kırılıyordu binlerce sana. Kırıklarınla yok oluyordun sonra. Senin aynanda bir hiç gibi ben kalıyordum.
Bu son gidişindi. Koparılıyordun savruk yellerle dalından. Hiçbir hükmü kalmıyordu ‘seviyorum’ sözcüğünün. Geceye çalan saçların tel tel dökülüyordu düşlerimden. İçimde ki, hastalıklı ruhumun kangreni oluyordun. Koparıp atmaya korkuyordum seni. Her gecemde bir parçan yok oluyordu kırık aynandan. Son parçanda kaybolduğunda sen çıkıyordun karşıma. Kesip atamadığım sen, ben oluyordun. Hiç var olmamışçasına yoktum artık. Kendi eksenimde daireler çiziyordum. Sevgi susuzluğumda girdaplarla büyüyordum. Sana dair ne varsa çekiyordum içime doğru. O hiç görmediğin derinlere gömüyordum.
Şimdilerde suskun kıyılar arıyorum, keskin olmayan kayalıklar. Sürüklenmek istiyorum içimdeki fırtınalarla. Çarpmak kayalara; dalga dalga, köpük köpük. Yüreğimde ki kraterlerden yanardağlar yükseliyor, en dipten en yükseğe doğru. Haykırılmayı bekleyen bir çığlık gibi suskunluğum oluyor içimde ki aşk.
Hayat bir maratondu benim için. Kaybedişlerim bu yüzden. Bu yüzden umutsuzluklarım. Baharda ilk eriği (seni) kısacılar koparır dalından. (yüreğimden) sebepsizliğim bundan. Suskunluğumda. Şimdi anlıyorum gidişini. Ürkütülmüşlüğünün acısını çıkartıyordun benden. Öğreniyordun yaşam oyununun kurallarını. Uzun soluklu olamıyordun. Bir anlıktın. Yalnızca o an ‘seviyorum’um oluyordun.
Sen bir fahişenin gözlerinde, bulutların öpüşlerine gizlenmiş meleğim oluyordun...
SairtekkaS
20 Mart 2004
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)