Hava yavaştan kararıyordu.
Birazdan güneş kaybolup gidecekti.
Ortada lambaların ışıltıları kalacaktı.
Sokağın bittiği yere doğru yürüdü.
Belki de bu ilkti.
Kim bilir?
İçinde belirsiz bir korku yerleşmişti.
O kadar heyecanlıydı ki!
Bacakları dizleri hizasında raks ediyor gibiydi.
Ansızın karartıların arasından gölgeler büyüyordu.
Ellerinde mumlar tutan gölgeler belirsiz sesler çıkararak göğün karanlığında kayboluyordu. Sonra biri ve bir diğeri.
Evlerin duvarlarında çarpılıp dönen gölgelerin çığlıkları kulağını sağır edercesine yankılanıyordu.
Neydi ki bu böyle?
Küçüklüğünde söylenen hikayelerdeki korkulardandı.
Belki de daha korkunçtu.
Şimdi sus pus olmuş öylece gölgelerin çığlıkları arasında düşünmekle susmanın çizdiği kalın hatların ortasında korkularıyla bir başına kalmıştı.
Bu yalnızlık tekin değil diye geçirdi içinden.
En azından biri olmalıydı şimdi ellerinden tutabileceği.
Ama kim?
Yıllardır süren bir çıldırma nöbetinin tam ortasında nerden çıktı bu yalnızlık der gibi bakıyordu gölgelere.
Gölgelerden biri ayyaşlar gibi bir sağa bir sola kıvrılarak büyüyüp küçülüyordu.
Sonra durup önce zifiri siyaha kesiyor sonra hafif karartılı haline dönüyordu.
Yılların çilesini isyanına taşıyan birini andırıyordu.
Büyüdükçe içindeki çocuk küçülüyor, küçüldükçe büyüyordu.
Kahkahası bir tuhaftı bu gölgenin.
İçki kokusunu andırır bir kahkahaydı.
Loşluklarda, kuytularda saklanmış mayhoş bir kokuydu.
Şarabı andırıyor sandı.
Hiç şarap içmişliği yoktu oysaki.
Gölge yaklaştı.
Ayak uçlarına değdi.
Yürüdü üzerinden.
Gözlerinden saçlarına ve saçlarından karanlığa.
Arkasında bir iz bırakmadan kayboldu.
Hızlı çarpıyordu yüreği.
Astım hastalarının hırıltıları sarmıştı boğazını.
Koskoca gelen dünya bir anda bu sokak arasına sıkışıp kalmıştı.
Bir an bağırayım diye düşündü.
Etrafta ne sesini işitecek birileri vardı.
Ne de boğazındaki hırıltılardan dolayı seslenebilecek gücü.
Hafiften rüzgarla savrulan yaprak edasıyla yığılıverdi dizlerinin üzerine.
Gözleri gecenin karanlığında göğün belirsiz bir noktasına çevrilmişti.
Gözleri karanlığı yutarcasına kararıyordu.
Tenini yalayan rüzgar terlemiş bedenini buza kesiyordu.
Elleriyle geceden yıldız koparmak istercesine hareketler yapmaya başlamıştı.
Karanlıktan başka tutulacak bir şeyler olmadığını görünce duraksadı.
Korkuyla kocaman açılmış gözlerini yavaştan yummaya başladı.
Gölgeler azalıyordu bir bir.
Ve göz kapaklarını olabildiğince sıkmaya başladı.
Sokağı saran gölgeler göz kapaklarının tersinden doluşuyordu.
Orası da çok karanlıktı.
Her şey o kadar büyüyordu ki kendide şaştı.
Bütün vücudunu bir titremedir sarıvermişti bir anda.
Bir nokta da durdu.
Elleri, gözleri, bedeni...
Gölgesi kalktı dizlerinin üstüne.
Şimdi ayaktaydı.
Tepeden bakıyordu kendisine.
Bir aşağıda kalıyor bir tepeden bakar buluyordu.
Sonra nedendir bilmeden sokağın başına doğru yürümeye başladı.
Elleri karanlıktı.
Gözleri karanlıktı.
Ama duymuyordu rüzgarı.
Bir çok gölgenin arasına karışmıştı artık.
Ardına döndü.
Ve uzunca bir süre bakındı durdu.
Dönmelimiydi.
Dönmedi.
Ardı sıra dönüp sokağın bittiği yöne doğru sürüdü ayaklarını.
Sokağın başındaki ışıkta yok olup gitti.
Geride dizleri üzerinde büyümüş iki göz bırakarak.
Kendisini gölgesinde yitirmiş biri olarak kalktı.
Gölgeler yoktu artık.
Hala korkuyordu ama.
Bir adım atacak oldu.
Kaldıramadı ayaklarını.
Tekrar zorladı.
Yine olmadı.
Çakılıp kalmıştı.
Hiç oynamıyordu yerinden.
Gözleriyle süzdü her bir yanını.
Derin bir nefes çekti ciğerlerine.
Hırıltısı kesilmişti ciğerlerinin.
Vücudunda ki donukluk çözülmeye başlamıştı.
Önce bir adım.
Sonra bir adım daha.
Koşmaya başladı.
Işıkların olduğu yere gelince durdu.
Ardına bakındı sonra kolundaki saatine.
Durmuştu saati.
Gitmeliydi.
Sudan çıkmış balıktan berbat bir halde sokağı eskitmeye başlamıştı adımları.
Geldiğinde çok geçti.
Yoktu orada.
Sustu gözleri.
Sustu elleri.
Sustu ayakları.
Sus pus oldu yüreği.
Bitmişti her şey bir anda.
O gelmişti.
Gidemedim dercesine susuyordu.
Kolları hareketsiz yanlarına çakıldı.
Ağır adımlarla karanlığın içinde kaybolup gitti.
Gece acımtırak bir rüzgar melodisiyle sabaha gebe öylece kala kalmıştı.
Bir sevgilinin sıcak ellerini çalmıştı gölgeler.
Kendi gölgesi yoktu artık...
SairtekkaS
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder