23 Mayıs 2008 Cuma

SESSİZ

Büyükçe gözleri vardı
Kalın çerçeveli ince camdan gözlüğü.
İri kıyımdı çamdan yarma
Mangal yürekliydi.
Bir kasırgaydı sevgisi
Döndürürdü başını insanın
Alabora ediverirdi bir anda
Sarar sarmalardı,
Öperdi yanaklarından.

Yalnızdı.
Kimseyle konuşmazdı.
Hep susardı.
Belli onunda özlemleri
Onunda umutları vardı.
Yüreğinde taşıdığı yaralar
Anlında satır, satır kabarmıştı.
İçli içli ufka bakardı.
Derinden bir oh’la of’u katık yapıp
Dumanından çekerdi sigarasının.
Uzun uzun bakardı gözlerime.
Sevgiyi anlatırdı gözleri
Yaşamayı ve umudu.
Karanlığa doğan yıldızlar gibi
Işıldardı mas mavi gözleri.
Sabahın ilk saatlerinde
Denizi yaran kızıldandı saçları.

Kuşları severdi; kargaları da
Kafeslerden korkardı.
Her cümlesinin ana fikrinde
Bir çocuk gibi yatırırdı özgürlüğü.

Bir seferinde anlatmıştı bana
Elinde siyah beyaz bir fotoğrafa bakıp.
Sarı saçlıydı
Orta boylu balık etinde
Güzelce bir kızın resmi, onun dilinden.

Sevdim, sevdim, sevdim derken
O kocaman gözlerinin çehresi yaşlarla dolmuştu.
Titriyordu resmi tutan elleri
O artık bir melek diyordu
Kısık dudaklarının arasından.
Bulutları gösteriyordu, mavilikleri
Sonra dudakları da bakışları da susuyordu.
Sustuğunda bir meleğin gelip saçlarını okşadığını söylüyordu.
Aynı küçükken annesinin yaptığı gibi.
Sustuk.
Saçlarımız okşanırken beraber...

SairtekkaS

YAŞAM ÇÖPLÜĞÜNDEKİ ÇÖP ADAMLAR

Yaşamın kıyısından yürüyorsun ağır aksak adımlarla
Seçimler yapıyorsun doğru ve yanlışlarla örülü
Seçtiklerin yaşamın oluyor...
Seçimlerinden arta kalan
Senin yaşamının çöplüğüne de hep acaba diye
Girer çıkarsın sık sık ve kokmaya aldırmazsın.
Nasılda haksızlık etmişsin diye düşünme
Yaşam bir kuş kadar hafif geliyordu sana
Düşünüp de ağırlaştırmanın kaygısı da neymiş demi.
Oysa kuşun hafifliği savrulmaz bir ağırlık taşırken
Sen yaşamına bu anlamı yükleme zahmetinden kaçıp durdun.
Sahi yaşamın bir anlamı olmalı diyordun
Bu anlamı yaşadıklarında buldun mu
Gerçi elinde çöp torbalarıyla yaşamından arta kalan
Bu çöplükte dolandığına göre hala farkındalığın yok.
Boşuna eşeleme
Yaşam, kıyısında ağır ve aksak yürüyenlere bunu hep yapar
Gözünü kapatıp da içine dalmasını bilmeyenlere yani.
Hep doğruların peşinden koşarken
Doğrunun cevabı “senin doğruların” olmuşken
Bu çöplüğün yığınlarını arttırdın durmadan.
Şimdi niye düşünüyorsun yanlışlarını
Senin doğruların vardı ve senin yanlışların
Ama yaşamın kıyısındaydın işte...
Ne kadar doğruydularsa o kadar da yanlış
Ne kadar yanlıştıysalar o kadar da doğru.
Bir anlam gerek
Ve bir farkındalık.
Bu çöplükte ki hiçbir şeyin geriye dönüşü yok
Burada durup senin karıştırmanı beklemeleri dışında.
Aradığın anlam sende saklı.
Yani ya yaşam
Ya da yaşamın çöplüğünde bir toplu iğne anlamı kadar bir anlam.
Yaşamın çöplüğüne yutulmadan
Yutmalısın yaşamı...

SairtekkaS

SENİ DÜŞÜNMEK

Seni düşünüyorum...
Bozuk bir saat gibi günde iki defalık değil, her anımda doğrum sen oluyorsun.
Ve bağlacından sonra ilişkilendirdiğim, veya da başka türlü bağlandığım, ile ile sonsuzluğu yakaladığım ışık sen oluyorsun.
Seni düşünüyorum...
Kapadığımda gözlerimi; ince alevinde mumun, zarif ve sıcacık dokunuyorsun tenime. Kuyruklu bir yıldız olup değiyorsun yüreğimin kıyılarına. Işığını bırakıyorsun gözlerime, dudaklarıma gülüşünü ve sıcaklığını dudaklarının.
Seni düşünüyorum...
Bir şeyi en güzel yapanından çok senin yapışını seviyorum. Türküler, sen söylediğinde türkü, mavi, sen baktığından mavi, okyanus ve çöller senin enginliğin yanında ne kalır ki.
Senin varlığın aşktır sevgili...
Seni düşünüyorum...
Yedi ayrı renkten, çalıyorum kırmızıyı gökkuşağından
Kanım çekiyor beni sana.
Yedi ayrı kıtadan biliyorum Avrupa’sını dünyanın
Senin varlığınla onurlandırılmış.
Bir tanrı var bildiğim
Hiç görmediğim
Beklediğim
Gelmeyen ve gelmeyecek olan
Yine de umuduma açmış
Kardelen gibi
Her aczimde
Boy vermesini beklediğim
Hiç görmediğim...
Bir sen var bildiğim
Gözümü açışımda, yağmurun sesinde, ışığın yansıyışında
Toprağın çatlamasında, boy vermesinde ağacın, zıplamasında çekirgenin
Bebeğin gülüşünde, bulutların öpüşmesinde, melemesinde kuzunun
Kavalında çobanın, Neyi’nde ezginin, Zurnasında düğünün
Dünümde
Bugünümde
Yarınımda
Bir sen varsın...
Seni düşünmek aşktır sevgili...

SairtekkaS

TOPAL EŞŞEKLER SOKAĞINDA

Topal eşşekler sokağında
Develer geçidinde bir başsın.
Aksak adımlarınla tanıtıyorsun dünyanı develere.
Anlıyor mu develer bir eşşeği.
Takılmışlar peşine ve adımları da aksak.
Topal eşşekler sokağı.
Antik eşşekler çağından kalma.
Arpların gün ışırken çalmaya başladığı
Ve gün sonuna değin susmadığı sokak.
Topal eşşekler sokağında
Eşşek olmaktan daha güzeli yok gibi.

Bir eşşeğin peşine takılmış
Aksak adımlar atmaya çalışan bir deve gibi
Eşşeğin çizdiği yolun yolcusuyum.
Bu sokakta ne işim var
Bu aksak adımlara niye uyarsınız ayaklarım
Kim bağladı bu eşşeğin ardına beni.

Bir deve asla şüphe etmemeli develiğinden
Eşşek şüphe ediyor mu eşşekliğinden.
Eşşekler izinizdeyiz topal eşekler sokağında....

SairtekkaS

YANIK

Ödünç aldım gözlerini
Senin gözlerinden çekmek için dünyanın resmini.
Çizgileri başka,
Renkleri başka,
İnsanları başka.
Başka bir şey senin gözlerinden dünya.
Güneşi ayrı bir güneş,
Yıldızı ayrı bir yıldız.
Umutları,
Hele umutları!
Sabah ayazında buza kesmiş
Bir serçe kanadındaki,
Uçmaya duyulan özlem gibi
Ayrı bir umut.

Senin gözlerinden dünya
Sabahın alacasındaki denizin mavisinden
Akşam üstü kızıla çalan bulutsu bir coşku.
Kuşlar kanat dolusu özgür,
İnsanlar yürek dolusu sevdalı,
Bulutları beyazlı, grili, siyahlı.
Rüzgarı çıldırasıya uğultulu;
Dört bir yandan dört bir yana.
Bir papatya kokulu, bir deniz,
Bir püren kokulu, bir toprak.

Ödünç aldım gözlerini.
Senin gözlerinden çekmek için dünyanın resmini.
Ve kendi gözlerimden çektiğim resimleri
Koca bir geçmişin izlerini
Yaktım bir bir, bir çöp tenekesinde.
Ödünç istemişsin gözlerimi
Bil ki!
Nereye baksam,
Yanık...

SairtekkaS

YİRMİ DÖRDÜNCÜ PERDE

Hayat bir rastlantı.
Tıpkı gözlerinin gördüğü
Ellerinin dokunduğu
Ve kulaklarının duydukları gibi.
İçine soluduğun havayla bir bütün
Ki!
Saçlarında usulca dolanan bir el gibi
Gözlerine ansızın saplanıp kalır
Bir çift gözbebeği.
Büyür yavaşça...
Belki de hiç farkında bile olmadığın
Bir duygu sarıverir yüreğinden başlayarak tüm bedenini.
Korkuların büyür sanırsın
Umutlarınsa yavaş yavaş kaybolup ta gider.

Bir ocak ayında,
Bir Çarşamba sabahında,
Uyanıp ta baktığında aynalara
Yüzü başka,
Kendi başka,
Biri karşılayıverirse ki seni
Hayatın bağlı kıldığı bir oyunda
Kendi rolünden başka
Ne kalmıştır ki sana dair.
Özlemlerin bir rüzgar uğultusuyla
Kayıp gittiği bu boşluğun
Bir anlamından öte
Yüklendiği anlamsızlıkların açıklaması ne olabilir ki.

Hayat açıklaması zor.
Yaşandıkça var olan
Ve ne kadar yaşanmışsa o kadar zorlaşan.
Çocukluğun yüklediği sevgi sağanağı çoktan tükenmiştir artık.
Bulutlar çekilmiş kavurucu bir güneşin altında
Eriyen kar taneleri gibidir mutluluk.
Bir bakmışsın çok vardır sığdıracak yer bulamazsın
Bir bakmışsın ki gittikçe azalmış yüreğinden
Boşlukları dolduracak kadar sevgi kalmamış.
Hayat ne tuhaftır.
Farklı boylardan
Farklı güzelliklerden
Bir çok insanın sahnesinde
Kendini tutunabilir hissettiğin tek yer
Yaşayabildiğin kadar yalnızlıklarındır.
Korkmam mı gerek,
Yoksa korkman mı.

Şu an avuçlarında tuttuğun her neyse
Ya da gözlerinle gördüğün
Kulağına gelen seste ne yüklü
Yetinebiliyor muyuz adına mutluluk dediklerimizle.
Ya da yetinebileceğimiz sevgilere gücümüz yetebiliyor mu.
Bu oyunun başı da belli
Ve tabi ki sonu da.
Bu oyunun yirmi dördüncü perdesinde
Kucak dolusu mutluluklar....

SairtekkaS

ÜÇ ŞEKER

Seni seviyor olmak korkuttuğunda beni
bir bardak çaya tam üç şeker
bir saksıya iki gül ekip
büyüdün mü derken
fark ediyorum
bir başka seni sevdiği mi.

Hep olmak hapsolmak gibidir
sen o kadar özgür
ben
bir başka seni sevmekten;
yoruldum,
o günkü gidişinden.

Bir susuşun zamanı durdurdu.
Ve ne sözcükler vardı aklımda
bir bardak çaya tam üç şeker
ve bir saksı da iki gül ekilmiş.
Sensizlikle büyüyen
acımı
dindirmez üç tam şeker...

SairtekkaS

19 Mayıs 2008 Pazartesi

SUS OLMUŞKEN GÜL OLMUŞ

Gölgeler sarılmış bulutlara
Işığı süzülür sakin güneşin
Yağmur süzülür ıslak
Toprak kokar hayat yüküyle.

Başak uzar yavaştan
Dökülen yaprak sarısı
Sevda sarmış baştan
Başlar yaşam sancısı.

Geceler yıldız doldurur
Denizler yakamoz tarlası
Dağlarda çiçeklerin yası
Başına dumanlar kondurur.

Çölde bir nehir
Başında salkım söğüt
Akmaz nehir
Kurumuş
Salkım söğüt.

Yel döver değirmeni
Öğüt sayar buğday tanesi.
Yel taşır topraktan
Açlığın ağıtını.
Sonra
O da yel olur gider
El olursun
Kendi toprağında
Kendine...

Ateşsin güneşten
Güneşsin ateşten.
Islaksın
Tutuşmuşsun.
Gecedesin
Işıyorsun üşürken
Hüzün tutuşuyorsun
Ayrılık
Özlem
Bir ayrılık
Bin özlem.
Tanrı suskun
Anlamsızlığına güler
Sus olmuşken
Gül olmuş.
Bir varken
Ne varmış ne yokmuş...

SairtekkaS

SENİ

Bir garip sessizlik var şehrin üzerinde bugün
Bir garip sensizlik düşündükçe içimi ürperten
Bulutlar sarmış dört bir yanını göğün
Rüzgar sesi var yağmur kokusu yokluğunun izi.
Toprak yaladıkça yağmuru kokuyor
Fırından çıkmış taze ekmek gibi.
Islanmışım tepeden tırnağa korkarım
Kabuk bağlamaz artık gönül yaralarım.

Yürüdükçe azaltıyorum yolları
Azalttıkça eskitiyor
Eskittikçe daha çok seviyorum
Yol kenarında ürküttüğüm tarla kuşlarını
Seni...

SairtekkaS

ÖLÜMCÜL MAİ

Dalgaların sesinden ürküp kaçışıyor kuşlar
Uzaklaşıyor çocuklar
Deniz gözlerinde dalgaların hırçınlığı vuruyor
Göz uçlarına...
Akşamın kıyılarına tutunuyor deniz fenerleri
Kirpiklerin sıklığında.
Göğü sarmış karanlık bulutlardan boşalıyor
Göz yaşların...
Köpük köpük teninden taşınıyor meltemlerle
Yosunsu kokun.
Örtüyorum gözlerini umutlarıma gecelerimde
Ölümcül mai...

SairtekkaS

MASAL

Bir masal duydum içinde sen olan;
Ellerin vardı;
Gözlerin.

Maviler sarıyordu dört yanını;
Gözlerini.

Dökülmüyordu dalından yapraklar,Her renk açıyordu çiçeklerSaçlarında.

Dallarda çağla,
Çağlıyordu çağlayanlar.
Böceklerin, kelebeklerinVe arıların coşkusuyla bahar
Yüzünde.

Bir masal duydum içinde sen olan;
Gözlerin;
Saçın;
Yüzün.
Bir masal duydum içinde sen olan;
Mavi;
Çiçekler;
Bahar.

sairtekkas

KIRINTILAR

İçimde birikti kırıntıları
Damladı durdu gözlerimden
Islandı kırlarda çiçekler.
Gökkuşağını çalmış çocuklar
Yağmur yağmış
Islanmış avuçlarım.
Üşüyorum.
Söyleyin.
Güneşi kim saklamış.

Sairtekkas

KALIRSIN

Hüznümde,
Bir erik dalında
Zamansız açan çiçekler gibi
Beyaz kalırsın.

Yüreğimde,
Mas mavi gökyüzünün alnında
Dolanan bir bulut gibi
Sahipsiz kalırsın.

Gözlerimde,
Sabahın ilk saatlerinde
Çimlere tutunmuş çiğ taneleri gibi
Islak kalırsın.

Umutlarımda,
Toprağın yüzünde yol almış
Karınca adımları gibi
Silik kalırsın.

Sevgimde,
Yüreğimin hüznünde savrulan
Bir çift göz gibi
Bakar kalırsın.

SairtekkaS

HAYATA DAİR

Karanlık çökmeye görsün göğün üstüne
Çığlık çığlığa bir hayat kaçışır tenhalara
Yalnızlık gibi çöker omuzlarıma gece
Bir derin yara gibi merhemsiz kanar durur
Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorumdur ki
Sessizlik gelir göz bebeklerimde oturur.
Bu hayatı anlamak zor
İstesen de istemesen de olası değil
Senin istemenden ötürü bir denge sanki.
Girdap rolüne soyunmuş bir hayat
Sınırları dışına salmamakta diretir bizleri
Girdabın dışı hayat gibi gelir ya
Hayatın dışı da bir ölüm.
Yaşam bir oyun
Varla yok arasında
Siyahı bolca bulanmış beyaz bir ağıt gibi
Kimi zaman sevda için
Çoğu zamanlarda acılara yakılan.
Bugün varla yarın yok arasında...
Acı da ondan tatlı gelir
Tatlı da ondandır ki acı.
Bu oyunda bütün sınırlar bellidir
Yalnızlığın sınırları unutulduğundandır ki
Bir başına yaşanır.
Oysa ki şu an yüreğimde beslediğim acı da
Bir yalnızlıktır
Acıdıkça yalnızlaştıran
Yalnız bıraktıkça acıtan.
Göz bebeklerimde çakılıp kalan bir sessizlik.
Fırtınaya gebe bir hayat...

SairtekkaS

HAYALİ

hiç söylenmemiş bir söz vardı dilimde
sen söyledin o sözü bir büyünün ahengiyle
masal dünyasının kapıları sonuna kadar açılıyor bak
ufukta okyanuslar ardında doğan güneşin çığlıkları
gözlerimde gözlerinin kahverengili dağ manzarası.
yosun kokusu alıyorum rüzgarda deniz tarafından
hani saçlarının savrulduğu kestane ağaçlarının rüzgarı

bana öyle bakıp ta sakın gülme
içim ürperiyor birden sanırım gülüşünden
gözlerimi alıyor yakamozlar gibi karanlıkta parlayışın
bir sandal gibi sığ dalgaların koynunda
ninniyle avutulan bir bebek gibi
denizin söylediği türkülerle sevda yükleniyorsun.
sen en güzel masalların sonunda
gülüşünle:
göğe yükselen bir kuş gibi
melekleri andırıyorsun.

sen hayallerimin göbeğinde bağdaş kurmuş
yüreğimin kanatlarından tutmuş
öylece bakıyorsun.
git gide boğuluyorum.
görmüyorsun.

SairtekkaS

FİRARİ ÖZGÜRLÜK

Geçenlerde gördüm seni
Yine aynı sen
Yıllar öncesindeki gibi.
Hiç değişmemiş gözlerin.
Yine aynı umutlu gözler
Ve aynı özlemlerle salınan saçların.
Korktum.
Yaklaşıp ta yanına bir merhaba demeye.
Oysa bilsen ne çok özlemiştim seni.
Bu özlem içimde dolandığından beri
Bir zindan oldu yüreğim.
Kendi yalnızlığında mahkum kalan bir ben var.
İnsan özler mi hiç
Doya doya ağlamayı.
Eskiden ne güzel ağlardım.
Dolardı avuçlarım göz yaşlarımla.
Şimdi soracak olursan
Kesildi bütün bağlantılarım
Özelliklede göz yaşlarımla.
Artık içime akıtıyorum.
Sorma!
Böyle daha acı.
Hala bıraktığın gibiyim işte.
Anlayacağın bir baltaya sap olamadık.
Dön dolaş olduk.
Geceyle gündüz gibi.
Bir yanımız gündüzlere yelken açarken
Diğer yanımız gecelerde batmıştı.
Ayın güzel suyu karanlık sularda nasıl durur ya
Onun gibi bir şey bu yaşam dedikleri.
O güzellikleri görmek için tepede olmak lazım
Bizler ise denizin karanlık sularıydık.
Ondandır ki yakamozlar en çokta bize uzaktır.
Seni bilirim.
Çocukları çok severdin.
Denizi de...
Ama sabahları.
Beyaz köpüklerin ayaklarını okşayışını
Ve kumlardan kaleler yapmayı.
Sonra yıkıp kaleleri özgür bırakmayı insanları.
Ne tuhaf bir zamandayız demi
Her şeyden o kadar çabuk haberimiz oluyor ki
Yitirilen özgürlüğümüze dair ses seda yok.
O kadarda ürkütmüş müydük




Hep yanımızda kalacak sandık
Ve bir yerlere gitmesin diye hapsettik yüreklerimize
Nerden bilebilirdik
Firari bir özgürlüğümüzün olacağını.
Ve kaçarken
Sana olan sevgimi de alıp götüreceğini.
Tam on üç yıl sekiz ay on bir gün.
Her gün uyandığımda
Önce gökyüzüne sordum.
Sonra geceleri yatmadan yıldızlara.
Bazen bir uçurtma yanaşırdı
Bazen de yolunu şaşırmış birkaç kuş
Hepsi özgürlüğü taşırlardı kanatlar dolusu.
Ama senden bir haber yoktu nedense.
Oysa özgürlükle sanırdım hep seni.
Nerden bilebilirdim ki
Senide bir tutsaklığın ortasında salıp kaybolacağını.
Özgürlüğü öğretemedik yüreklerimize.
Neyse.
Başımızda hala her gün bir güneş doğmakta.
Beklemiyorum dersem yalan olur
Belki bir gün dönersin diye
Firari özgürlüğümüzle birlikte yüreğime.
Kumdan kaleleri yıktığımız gibi
Yıktım yüreğimin zindanlarını.
Acı olanı söylemeyeceğim hiçbir vakit yüreğime.
Nasıl söyleyebilirim ki
Öldüğünü...
Bütün özgürlükler gibi.
Üzgünüm.
Ne sana sahip çıkabildim
Ne de özgürlüklere.
Şimdi ne bırakabiliriz ki geleceğe
Hem kim sevecek çocukları senin sevdiğin gibi.
Senin dediğin gibi
Çocukları sevmektir özgürlüğün adı.
Tüm çocukları....

SairtekkaS

ESKİDEN

Güzel gözlerin vardı
Eskiden
Göz bebekleri gülen....
Yağmura tutkundular
Islak mı ıslak bakarlardı
Dalında sarkık
Erik çiçekleri gibi
Tutuk kalırdı öylece
İki damla yaş.
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden...

İçime neşe dolardı avuç dolusu
Hüzünlenirdim ara sıra dalınca gözlerine
Alamazdım kendimi öylece kalırdım
Sen bilmezdin gözlerin ne güzeldir
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden.

Şimdi soruyorum da kendime
Bir cevabı olmalı gözlerine dair
Yüreğimde eskittiğim bunca duyguya rağmen
Gözlerinin gizeminde boğan neydi.
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden.

Gözlerinin güzelliğini anlatamadım sana
Ne vardı ki öyle apansız yumup ta gidecek.
Bir ezgisi vardı gözlerinin
Susmayacak sanırdım
Senin gözlerin
Benim sevdamdı.
Eskiden.

SairtekkaS

17 Mayıs 2008 Cumartesi

BİR DÜŞÜN ORTASINDA

Bir düşün ortasında
Bağdaş kurup oturmuş bir kız çocuğu
Gözlerinde tatlı meltemlerin ılıklığında bir bakış
Bakışlarında sükuna süzülen bir kuş
Kuşun kanadında nakşolmuş bir sevda
Sevdasında umut dağları sıra sıra...

Bir düşün ortasında
Yabancı dünyaların gizi
Fahişe gözlerinden çalınmış umutsuz bakışlar
Ürkek tayların korkak bacaklarının kaçışları
Suskunluğu, korkuyla çatlamış dudakların
Tarifi sanılıyordu aşkın susuz kuyusunun...

Bir düşün ortasında
Aynanın karşısında duran üç bakış
Birinde yalnızlık
Birinde yalnızlık
Birinde yalnızlık
Dudaklarında biz diyorlar
Yalnızlık bakarken gözleri...

Bir düşün ortasında
Beyaz kağıt üzerinde karakalem güneş
Isıtışı kara
Gülüşü kara
Aydınlığını çalamamış karalık
Karagözlerdeki ışıltının aynısı...

Bir düşün ortasında
Yaşamın ta kendisi
Tam ortasından ayrılıyor iç ile dış olan
Dış olana gizlenmiş umut denen
İç olana da gömülmüş onun açlığı.
Kendi kendimi yiyişim hep bundan...

SairtekkaS

SEVDALIM OLDUN BİLESİN

Sen düşümün gerçeği
Yüreğimde çırpınan yaralı kuş
Yaralım değil,
Sevdalım oldun bilesin....

Sen gecemin karanlığında
Yüreğimi kavuran ateş böceği
Işığım değil,
Sevdalım oldun bilesin.

Sen cam diplerinde
Yüreğimi ıslatan yağmur tanesi
Göz yaşım değil,
Sevdalım oldun bilesin.

Sen avuçlarımı kanatan
Yüreğimde ki gül goncası
Dikenim değil,
Sevdalım oldun bilesin..

Sen kahverengi gözlerinle
Yüreğimi mesken tutan kara kız
Karam değil,
Sevdalım oldun bilesin.

SairtekkaS

BEKLEME

Yüreğimin gölgesinde
Kırka vurur dereceler
Guguğu öter saatin
Beş kanat sesi...
Uykular bölük kalır
Sırıtır duvarlar
Dalga geçer gibi.
İyi sırdaş değildir duvarlar.

Hüznün coğrafyası dağlıktır
Tepeleri kar taşır.
İnadına sevdirir
İnadına ağlatır.
Kolay olan yalnızca
Yalnızlıktır...

Gökyüzü karanlıksa bekleme
Hafiften ılımışsa gözlerin
Çiğ taneleri gibi düşerse
Bil ki!
Üşür yüreğim.

Kırık aynadan öterse
Guguklu saatin kuşu.
Zaman,
Yüreğimin kırıkları kadar
Eskitir gözlerini.

Yüreğimin gölgesinde
Yanar koca bir mazi.
Tutuşur gözlerin
Buza keserken dahi.
Bekleme...

SairtekkaS

BALIK

Koskoca okyanusun ortasında
Çırpınıp duruyorum...
Ben çırpındıkça bir kaçı daha uyuyor bana
Çırpınıp duruyoruz...
Biz okyanusu kabarttık sanırken
Ağlara takılıyor çırpınışımız...
Şimdi sen kızıl saçlı deniz kızı
Çok uzaklardan duymazsın tınısını çırpınışların.
Oysa koca okyanus bir bulut kümesi gibi
Dağılır kıyılarına çarpılıp durdukça.
Ve ben bir bahar sabahında ağların içinde
Güneşin kızıl ışıklarına kesmiş gökyüzünde
Saçlarına tutulurcasına gözlerine dalıyorum.
Çok uzaklarda sevdanla boğuluyorum...

SairtekkaS

BALÇIK GÖZLÜ

Döndü yüreğim;
Güzde dökülürken,
Baharda açtı gözlerini.
Değişmiş hayat;
Güneş
Ve deniz.,
Bir de sen.
Bahara inat,
Güz gözlü yağmur çiçekleriyle
Beziyorsun gülüşünü suskunluğa.
Hayalleri;
Rüyalardan çalan meleklere inat,
Gülüyorsun!
Bir çöl gibi
Susuzluğumdan öte güneşe bürünüyorsun.
Acıtıyorsun!
Amazonda bir ağacın gövdesinde
Çarpılan baltanın çığlığı kadar.
Durgun su gibi
Kuruyor
İçimde ki anlamın gizi.
Ve
Balçıktan bir sen kalıyorsun.

Gün ağardığında;
Hafiften,
Üzerine üşüşürken rüzgarın teni
Farklıydı suskunluk.
Ben,
Uzak diyarların birinde,
Ellerimde kırlangıç ürkekliğiyle
Kaçıyordum!
Bulutlarla bir,
Yağarken
Balçıktan gözlerine...

Sahi!
Dünya ne renkti
Balçık gözlerinde...

SairtekkaS

BAHAR ORMANLARINA DOĞRU BİR ÇOCUK

Bu gece de tutuşmadı çırası sobanın,
Tütmedi bacası, doldurmadı odayı dumanıyla.
İçimde bir çocuk üşümeye başladı.
Üşüyen ellerine birleşmiş dudaklarıyla
Üflüyordu donmuş parmaklarına içinin sıcaklığını.
Kar yağıyordu inceden inceye ayaza vururcasına,
Bir savaş vardı tipiyle yoğrulurcasına.
Dökülüyordu odanın camından tüm soğukluğuyla.

Sıcak bir haziran akşamının,
Gülümseyişi vardı kömür gözlerinde.
Gökte görünmeyen yıldızların parıltısı sinmişti gözlerine.
Vücudunu saran soğuğa aldırmıyordu;
Sobada tütmüyordu, çırası yanmadığından.
İçindeki Haziran akşamının güneşi de doğmamıştı;
Sivri iki tepenin arasından.

Ama gözleri vardı.
İki kor parçası,
Alev alev tutuşmuşta yakıyordu, odanın bütün duvarlarını.
İçinde kımıldadıkça büyüyen bir bahar vardı.
Yüreğinde koca ormanlar yeşermeye başlamıştı bir anda.
Dal dal, filiz filiz, otları ve çiçekleriyle bir bütün.
Yürüyordu yeni bir hayat, damarlarından kan gibi.
Bütün ömrüm dahilinde yok saydığım bir hayat
Canlanmıştı belki de hayalimde tüm saflığıyla.

Kalkmak istedi içimdeki çocuk,
Saplanıp ta kaldığı yerden.
Dallar çoğalıyordu yaprak yaprak,
Ve dans eder gibiydi rüzgarın hafif esintisiyle.

Kalktı içimdeki çocuk;
Donmuş parmakları,
Kızarmış yanakları,
Tutmayan dizleri ve hala gülen gözleriyle.
El sallıyordu yol alırken,
İçimde yeşerttiğim bahar ormanlarının derinliklerinden.
Yığıldım olduğum yere,
Kaldım öylece.
Yüreğimin sıcaklığıyla buza kesmiş bir halde.

Sairtekkas

BAHAR

Gözlerini görüyorum baharın
Bir cıvıltısı var ki kuşların
Sorma gitsin...
Ansızın geliyor dallarına ağaçların
Şöyle bir ürperterek.
Ve sarıyor;
Çiçeklenerek,
Yeşilleri beyazlara.
Gökyüzü,
Köpükleniyor denizler gibi.
Bulutları yapış yapış
Maviye çalıyor bakışları.
İçime doluyor
Bakışlarıma...
Başkalaşıyor insan.
Uzaklara;
Yelken açıyorsun yani.
Bilmedik uzaklar değil üstelik.
Tanıdık bir tadı var.
Çocuk gözlerindeki sevecen bakışlarda
Gizlenmiş uzaklara doğru.
Hem olsun ne çıkar
Geriye düşlemişsem zamanı.
Bakışlarımdan düşüyor bahar.
Ansızın gelip;
Ansızın gidiyor.
Tuhaf bir coşku bu bahar
İçine çektiğin havanın tadı
Yakmadan geçmiyor genzini,
İnan ki.
Sevmekten usanmayan biriysen üstelik
Tuz biber oluyor anlayacağın.
Kara sevda gibi çörekleniyor üzerine
Başkalaşıyor bahar
Başkalaşıyor sevdan.
Bakışlarını görüyorum,
Bakışların;
Bakışları oluyor baharın...

SairtekkaS

ARTIK UNUTMALI SENİ SEVGİLİ

Artık unutmalı seni sevgili
Ne telaşlı bir sözle uğurlanmalı
Ne yüreğine düşmeli gölgesi acının.
Gidişin olmalı ansızın
Ardında bahar yellerinin serinliği
Yarım ezgili bir türkü dilinde
Ve yine ilk günkü gibi çarpmalı yüreğin.
Giderken dolaşmalı elin ayağın
Gözlerin dolmalı hafiften
Söylenmedik tüm sözleri tutmalı cebinde
Sıkılmadık kurşunları çıkarmalı şarjöründen
Vurmamalı giderken
Giderken kanatmamalı.
Gidişinden gelen bir özlem olmalı
Bir adım uzaklıkta dahi
Binlerce yılın özlemini taşımalı gidişin.
Artık unutmalı seni sevgili
Beynime saplanan bakışlarından
Yürekteki yangını körükleyen gözlerine kadar
Sırtından vururcasına gidişin olmalı.
Gidişin bir bahar sabahında
Öylece ansızın ve sorgusuz yani anlamsız
Tek söz dahi söylemeden olmalı
Yalnız kal diyecek gözlerim kapalı.
Artık unutmalı seni sevgili...

Sairtekkas

ANLAMADIN

Aşktı,
Sana duyduğum.
Sıcaktı.
Taze ekmek kokusunda
Katıksızdı.
Camın buğusunda
Bir damlanın akışkanlığıyla
Yol almaktaydı yüreğimde.
Yakmaktaydı.
Bir noktaya çakılan bakışlarımda
Odaklanmıştı gözlerinin yalınlığı.
Sarhoştu,
Beynimin tüm hücreleri.
Damlardan sarkan buzlara
Ucu ucuna tutunmuş damlalar gibi
Korkaktı.
Dudaklarıma hükmeden sessizlik,
Kederliydi.
Gizinde saklıydı,
Güzelliği.
Karıncaların aşkı kadar büyüktü
Büyüklüğü aldattı belki,
Anlamadın.
Aşktı,
Sana duyduğum...

SairtekkaS

SEVGİLİ DÜŞÜNCESİ

En çok bugün seni seviyorum diyebilmek istiyorum.
Çünkü sen, dokunduğumda içimde varolan sevgili!
Bir etin bir kemiğin bürünmüşlüğünden uzak,
İçimde filizlenen ve boyveren "sevgili düşüncesi".

Her kimin gözlerinde gördüysem o ilk çiçeklerini
Kalksın yürüsün istedim bulutlar.
Yağsın üzerime mahşer kalabalığıyla,
Toprak koksun istedim burnuma
Ve hiç eksilmesin gözlerindeki sen.

Varolma problemi taşıyorum,
Varolurmuyum bilemiyorum.
Belki varım belki yokum
Yada hem varım hem yokum.
Veya varolmak gerek
Yokolmak için.
Yokken varedemiyorum kendimi.

Aslına bakarsan varken de varolmak bir sorun.
Bunca sorunun ortasında
Yoksun diyecek oluyorum...
Ama yüreğimin çizikleri
Dikenlerini inkar edemiyor.
Dal dal büyüyen
Çiçek çiçek serpilen
Sevgili düşüncesi
Diken diken kanattıkça
Önce sen
Sonra ben varoluyorum

Ve beni var eden sensen
En çok bugün, seni seviyorum diyebilmek istiyorum.
Seni seviyorum “sevgili düşüncesi”…

SairtekkaS

YİTİK SEVDALARIN MASALLARI

Nedeni sorulmaz hayata dair ne varsa
Yaşanır ve yaşandığı yerde kalır an ve an
Sevinçleri hatırlanır çok ve çoğu zaman hüzün vardır
Zamanın yitirilmiş anlarında tıkıştırılıp kalan.

Geceler vardır yorgun günlere sessizce ağaran
Sessizlik vardır çöktü mü en derinden acıtan
Sıcak bir gülüş vardır gökyüzünde ay ışığı gibi seğiren
Gece teslim olmaz belki ay ışığına
Ama sessizlik bil ki yok olur her içten gülüşün ardından.

Zamanlar vardır yaşanmadan yitirilmiş
Ya hoyratça kullanılmış
Ya da kullanılmaya bile fırsatı olmamış.
Yitik sevdaların masalları bu zamanlardan doğar
Hep bir sevda vardır adı koyulmamış, sahipsiz.
Oysa çoğu zaman insanlar var ki sevdasız.

Yığınlar yığın üstüne; giden bir şeyler var yaşama dair
Akıp gidiyor ırmağın her bir suyu ırmak dursa da yerinde.
Dökülüyor her bir yaprak ağaç yerinde
Ve açıp kayboluyor her renkten çiçek, toprak aynı toprak.

Yaşam belki koca bir yalan
Belki de taşıyamadığımız bir yük omuzlarımızda
Hep sevdalı da çekilmiyor
Ama bil ki sevdasız da.
Yitmeyecek desen de yitip gidiyor göz açılıp kapananda.
Geride kalan yitik sevdaların masalları...

SairtekkaS

ŞÖLEN

Her güzelliğin ardında hüzün vardır.
Baharın coşkusu bırakır yerini
Kasvetli kış akşamlarına.
Düğünlerde çınlayan meydanlar,
Halayla adımlanmış her karış toprak;
Sessizliğe sırdaş olur,
Güzelliğin hemen ardından.

Az önce elini tuttuğu sevgili,
Şimdi yok yanında.
Ve o ne bakış öyle;
Boş ama bomboş.
Yalnızlığın hüznüdür bu
Sessiz ve vurgun.
Ama yılgısız.
Ve de çaresiz.
Bir savaş yerinin sessizliği gibi,
Bitkin.
Ve her an bir şeyler olacakmış gibi
Tedirgin.
Ürkek bir ceylan gibidir.
Sevmelerin ardından korkak ve kaçmaya hazır.
Bir o kadar da güzel,Yalnızlığın melodisini mırıldanmak.

Aynada görmek yorgun argın suratını.
Zorlamak kendini gülmeye.
Güzelsinle telkin etmek kendini.
Ama hep çatışmak içten içe.
Güzel anların ardından sigara dumanı gibi
Yükselmek,itilmek,alçalmak,kakılmak,
Ve bir anda kaybolmak.

Her şölenin ardında bir hüzün gelir.
Yüreğimin bir kuş gibi ürperen yarısında
Şölen biter.
Kuş uçup gider yerinde tırnak yarasıyla.
Aşkta böyledir.
Binlerce umudu getirir beraberinde.
Hava güzeldir.
Ay güzel, yıldız güzel, güneş güzel.
Hepsinden mühimi yar güzeldir.
Aşk güzel.
Ama kayıp giderse parmaklarının arasından
O zamanda çektiğin acı güzeldir.

Her şölenin ardında bir hüzün gelir.
Hayat bir şölendir;
Yaşam bir şölen.
Tabiat anayla dost
Anayla, babayla, kardeşle, arkadaşla.
Her gün senin için doğar güneş
Ve yalancı hüzünler yaratır gece.

Acılarla ve mutluluklarla yapılmış
Bir çoban salatasıdır hayat.
Kimi bol acılı; kimi çok tatlı
Kimiyse karışık tarafından tadar hayatı.


Ve hayat her haliyle bir şölendir.
Severiz inadına; yaşamayı.
Çiçekleri, dağları, denizleri...
Tarlada başakları,
Memeden akan sütü,
Aldığımız havayı,
Gözlerdeki sevinç yaşlarını severiz.
Günü gelir acıyı severiz.
Yağmur için severiz kasvetli akşamları.
Ve yaşama olan bağlılık için.
Sonraları kavga ederiz.
Çoğu zaman boş yere.
Savaşlar çıkarırız;
Kendi içimizdeki savaşlar gibi.
Kanlı ve bıçaklı.
Savaş içinde dahi çırpınırız.
Hep bir gün daha için.
Bu şölen bitmesin isteriz.
Ve tutar savaşları severiz.
Yok etmeyi severiz.
Dağları, taşları, ağaçları yok ettiğimiz gibi.
Ama bilerek, ama bilmeyerek.

Umutları yok ederiz çoğu zaman
Sevgileri, hayatı.
Kirletiriz doğayı.
Ve yaş keseriz baş keser gibi.
Bize kalan şölen artıklarını
Daha artıklaştırırız yarınlara.
Denizleri kirletiriz.
Bir de yerlere tükürürüz.
Ve yırtarız ozonları.
Belki bilerek, belki bilmeyerek.

Hayat bir şölendir yinede.
Yok etmeyi sevdiğimiz gibi gülmeyi de severiz.
Bu yüzdendir ki en aptal fıkralara bile güleriz.
Hep olmayacak şeyler isteriz.
Elimizdekinin, yüreğimizdekinin kıymetini bilmeyiz.
Sürüsünü otlatan çobandan
Sürüsüne hükmeden hükümdara kadar
Biz aynı şölenin insanlarıyız.
Hepimiz ne az ne çok suçluyuz.
Bize ayrılan senaryoda
Artist veya aktris olmaktansa
Hep figüranlığı seçeriz.
Böylece yaşamımız tehlikeli belki
Ama suçumuz daha az sanırız.

Her şölenin bir sonu vardır.
Ardında ise hüznü.
Yıllarca başkalarının şölenlerinin ardından duyduğumuz hüznü
Bu sefer başkaları duyar kendi şölenimizin ardından.
Ve hüzün yerimizin üzerinden yeni bir şölen başlar.
Ve her şölende olduğu gibi
Ardımızda yıpranmış bir şölen yeri kalır...

SairtekkaS

ÇINGIRAĞI BOZUK YILAN

Yine sen çıktın karşıma
Biliyorum,
Bekleyen bendim aslında.

Değişmekten söz ediyorsun
Görüyorum,
Değişmiş gözlerinde bakışların.

İkimizden de uzak dünya
Anlıyorum,
Bu tek kişilik yazılmış bir rüya.

Şafaklarımı çalamayacaksan kızıla
Dönüyorum;
Limana demirlenmiş yalnızlığıma.

Çıngırağı bozulduğunda bir yılanın
Üşüyorum;
Ortasında kalmışçasına ismindeki yalanın.

SairtekkaS

BAK

Bak!
Nasılda yarıyor kalabalığı gözlerin
Bunca suskunluğun üstüne
Yağarsa ansızın bardaktan boşalırcasına yağmur
Tüner duvar diplerine kediler gibi insanlar.

Bak!
Tutmuşsun ellerinden küçük bir çocuğun
Gökkuşağı ve güneş olan resimler çizdiriyorsun.
Ve o yağmurdan ıslanmış birkaç insan
Duvar dibindeki kedilere ekmek atıyor.

Bak!
Tepeden tırnağa yağmur olmuşsun
Ve ıslatmışsın baştan aşağı beni
Şimdi o resmin içinde sokağın ortasında
İçime işlemiş seni kurutuyorum...

Bak!
Ay ışığı bulaşmış ellerinden
Denize düşmüş onlarca yakamoza.
Bütün sokaklar alacakaranlığa bürünmüşken
İnsanlar duvar diplerinde sessizce bekleşiyorlar.

Bak!
Bu sokakların semalarını saran dumanlara
Bir yaprağın sırtında koca sonbahar dökülüyor sokaklara
Yağmura inat, rüzgara inat, yalnızlıklarına inat
Bekleşiyorlar kedilere inat duvar diplerinde insanlar.

Bak!
Senin gülüşünle ayaklanıyor koca bir şehir
Ve sokakları bayram yerleri gibi şenlenmiş
Yıkılmış duvarların her bir köşesinden
Sana koşan kayıp yüzlü insanlar var.

Bak!
Bir dünya çiziyorum ellerimle sınırları sen olan
Bütün nehirleri sana dökülen bütün ağaçları senin sevdiklerinden
Her mevsimi sen olan ve her güzelliğin ardında ki sen
Görebiliyor musun? Bilmiyorum aramızda ki duvarlardan...

SairtekkaS

HER ZAMAN OLMAZ

Her zaman olmaz.
Arada sırada çıkar karşına.
Böyle isyankar böyle umarsızca.

Her zaman yakmaz,
En derin yarandan, kanatırcasına.
Hep yükselmez feryadın,
Bu kadar derin bu kadar sızımlayasıca.
Güneş neden yakar tenimi bu kadar
Bu iç sıkan
Kemiren, kemirilen.
Yanan bir mum, alevsiz.
Erimiş, sıkıntıdan.
Kemirilmiş.
Kemiren...

Her zaman olmaz
İnsan bu kadar derinlerde.
Batak.
Yıkım.
Ölüm.
Kimine doğuş,
Bakarsın ki yok olmuş.
Molekül, atom
Hayalinle metafizik.
Sonra başka atom,
Başka molekül.
Tekrar yıkım,
Tekrar ölüm.
Başı boş metafizik.
Yazık.
Kan revan.
Açık bir kapı,
Geçen düş kervanı.
Bir kırmızı gül
Bir umutlu gülüş
Bir kervan;
Bir devran.
Düş kervanı
Düş devranında.

Her zaman olmaz
Arada sırada.
Yıkım.
Kıyım.
Ölüm.
Ve yanı başımda ağlayan metafizik.

Bir dağ
Dağ gibi.
Hem de başı dumanlı.
Ağaçları yeşil
Yapraklar iğneli.
Dağ kayboldu.
Duman yok;
Ağaçlarda.
Ama yapraklar iğneli...

SairtekkaS

ESKİ GÜNLERİN İÇİNDEN

Bana eski günlerin içinden geliyor gibisin.
Sıcak bir tebessüm yüzünde,
Üzerinde beyaz bir fistanlık,
Ayağında naylon ayakkabıların,
Başından beline süzülen siyah saçların,
Ve kara gözlerinin içindeki ışıltılı gülüşle.

Bir bahar günü,
Saatte öğlen suları,
İnsanların telaşı farklı,
Ama içlerinde bir şeylerin açtığı bir gün.
Sende yürüyorsun bakkalın ilk aralığından,
Kenarda bahçelerde sarkmış çiçekli dalları eriklerin,
Gökte masmavi bir gökyüzü.
İçinde derin bir heyecan.
Akıl almaz bir güzellik saçarak,
Geçiyorsun gözlerimin önünden.

Bana eski günlerin içinden geliyor gibisin.
Tek bir söz etmeden yürüyorsun,
Ardından aya tutulmuş güneş gibi bakakalıyorum.
Ama güneş devam ediyor dönüşüne
Benim gözlerim hala o sokağın sonuna doğru,
Yıllardır o zamanda kalmış gibi durgun.

Bana eski günlerin içinden geliyor gibisin.
Sanki yıllardır tanıyorum seni.
Uzun uzun düşünüyorum,
İsmin dilimin ucundan hiç gitmiyor.
Sayıklayacak oluyorum,
Söyleyecek oluyorum,
Susacak oluyorum,
Seni eski günlerin içinden çıkaramıyorum...

SairtekkaS

DENİZ

Deniz resmi çiziyor ellerin
Dalgalı, beyaz köpükten pamuk, pamuk.
Kıyıları kızıl saçları rüzgarla savrulan
Mavilerinde çırpınıyor martılar kanat, kanat.

Sahilden yükselen tepelerde
Yem yeşile bürünmüş gözlerinde orman, orman.
Her renkte bir umudun haykırışında
Renklerle kuşanmış gökyüzünde güneş, güneş.

Bir bahar sabahında yüreğimi yakan
Umutlarımda alev kızılına bürünmüş deniz, deniz.

Dallardan dökülen yapraklarca sevdiğim;
Işıl, ışıl parlayan yıldızlarca.
Yutkundukça boğazımda düğümleniveren
Param parça yüreğimde sevdam deniz, deniz...

SairtekkaS

BİR İSYANIN BAYRAKÇISI OLDU YÜREĞİM

Bir akşam üstü serinliğinde
Gökyüzüne serpiştirilmiş kızıl bulutların gölgesinde
Dal dal, yaprak yaprak hışırdıyor içimdeki sessizlik.
Bir isyanın bayrakçısı yüreğim;
En kanlı savaşlara istinaden,
Sararmış yaprak gibi mağrur
Öylece düşerken sessizce dalından
Doğaya yenik düşmenin hüznüyle
Bir savaşın yitik kahramanı rolü
Ağırlaşarak büyüyordu sararmış teninde
Kızıl bulutların gölgesinde kaldırımların hemen üzerinden.

Ağaç aynı ağaç,
Dal da aynı dal.
Yapraksa ölüm demek...
Ben gibi, sen gibi bir şey yani.
Her gün yeniden doğan bir yaprak gibi dökülüp duruyoruz durmadan.
Kimimiz bir ölüp bin doğarken,
Daha doğmamış oluyor beklenen ötekiler.
Bir akşam üstü serinliğinde
Gökyüzüne serpiştirilmiş kızıl bulutların gölgesinde
Yani yeniden,
Yani hiç olmamış gibi önceleri.
Yıllarca sancıyan ve doğması güneşin doğmasından çok,
Hiç görülmemiş, hiç duyulmamış
Belki de aklımdan geçenle de aynı olmayan bir doğumun arifesinde
Bir isyanın bayrakçısı oluyor yüreğim.

Bulut ektiğimiz gökyüzünden
Yağmur hasadını alamamak bizimkisi.
Gün geçtikçe çoraklaşıyor yüreğimizin toprakları.
O yüzdendir:
Her sevişin ardından tortusu kalıyor yüreklerimizde.
Biz ki
Çorak topraklardan gelmişiz.
Dikeni yeşil bilmişken,
Gökyüzündeki tek bulutu da
Yalnızlığına son vermek adına kanadından vurmuşuz...
Bir akşam üstü serinliğinde
Gökyüzüne serpiştirilmiş kızıl bulutların gölgesinde
Sancısından ve kendisinden habersiz olduğumuz,
O doğumun arifesinde;
Binlerce defa ölerek,
“Aşk”’ı doğurmak adına
Bir isyanın bayrakçısı oldu yüreğim...

SairtekkaS

16 Mayıs 2008 Cuma

LILO MANİ

Yine yağmur yağıyor
Ve yerler yine çamur.
Islak gözlerin geliyor aklıma;
Yağan yağmurla ıslanmış.
Ağlatan bir düşün ardından;
Yağmurlu bir günün akşamında;
Demir attım yalnızlar koyuna.
Fırtınaya tutulmuş bir kuş gibi,
Kanat çırptım aydınlığıma.
Ve fırtına sert
Ve kanatlarım güçsüz
Ve fırtına acımasız
Ve hiç olmayacak bir dua gibi
Özgürlüğüme uzanışım.

Şarabi akşamların ışıltısındaydı umutlarımız.
Kimi yağmurlarda;
Don Kişot olup yıktık yel değirmenlerini.
Ve bazı yağmurlarda ıslattık,
Sofi’yi, Anuşka’yı ve de düş dünyamızı.

Mihraba dönük dökerken göz yaşlarımızı;
Kuvayi Milliye’de Nazım’ı,
Çirkin Kral’da Yılmaz’ı,
Yarışta en önde ki Can’ı,
Koynunda resmi’yle Odabaşı’nı,
Zulasında sakladığı resim’le Ahmet’i,
Rıza’yı haykıran sesiyle Yusuf’u,
Her mevsim bahar getiren Telli’yi,
Ve rakı şişesinde balık Veli’yi,
Açtırır usulca açmış bir gül gibi.

Bağrımıza bir hançer gibi saplanan,
Bu çirkefin bu karanlığın koynunda.
Bırakın artık!
Akıtmayın inci kılıklı göz yaşlarınızı.

Durmuyorsa yağan yağmur
Ve kokmuyorsa açan çiçek
Ve gülmüyorsa doğan bebek
Ve her zaman ki sensen sen
Ve güneş küskün,
Doğmuyorsa içimize;
Bırakın ağlasın...

Atmadan terkisine yalnızlıkların alasını;
Bir şiir bir türküyle birleşsin dudaklarda.
Ölümün zor olmadığı bir akşam üstü;
Bir ağıt ile çınlasın kulaklarımızda.
Ve hep kendi acılarımızla kanatılır gibi;
Söylendikçe kanasın yağmurlu akşamlarda...
Yağmur söylesin türkümüzü,
Toprak kokusu sarsın etrafımızı yağmurla.
Ve gülden daha güzel bir kokuyla...
Lılo mani serva çiyani derde grani...



Bir kuş kanat çırpıyor,
Türkümüzü söyleyerek.
Ve bir işçi,
Ve bir memur,
Ve bir aç,
Ve bir çıplak,
Ve bir ezik,
Ve bir mağdur,
Ve bir mahkum,
Ve bir çilekeş,
Ve bir isyankar;
Hep bir ağızdan söylüyor türkümüzü.
Lılo mani serva çiyani derde grani...

Bir çığlık,
Ve bir feryat,
Ve bir isyan gibi yükseliyor.
Dağlara diyor seherin kuşluğunda.
Ve bir it kuyruğunu kısıyor,
Ve kurnaz,
Ve tehlikeli,
Ve acımasızca.
Munzurlarda mavzer gibi yükseliyor doruklara.
Lılo mani serva çiyani derde grani...

SairtekkasS

KIRIK KANATLI MASAL PERİSİ

Avuçlarımın arasında bir kuş gibiydi
İncitmekten korktum avuçlarımı sıkarken
Sonra gidişini seyrettim öylece.
Bir masal perisine sevdalanmıştım.
Ne çok yakınımdaydı
Ne de unutacağım kadar uzaklarda.
Yüzümü yalayan rüzgarda saçlarının kokusu vardı
Hissediyordum.
Odamdaki duvarlardan hiç eksilmedi ki yüzü.
Gülüyordu bana nurların ortasından
Gel der gibiydi elleriyle.

Kaç zaman oldu –hatırlamıyorum- gideli
Yaprakların sokakları doldurduğu sararmış bir mevsimdi.
Hayat öyle güzel gidiyordu ki!
Mutluluğumun farkına varacak zamanı bile bulamıyordum
Dolu dolu yaşıyor dolu dolu seviyordum.
Yüreğimi yakan öyle bir ateş vardı ki
Ellerini tuttuğumda avuçlarımın terinden buza kesiyordum.
Gözlerinin bebeğine bakarken nefes alamıyordum.
Öyle güzeldi ki!

Bir gün o gözlere bakamayacağımı hiç düşünmemiştim.
Artık hayallerimi süsleyen yüzünde
Beni hayata bağlayan gözlerini göremiyorum.
Yaşamdan umudunu kesmiş bir balina gibi
Sığ sulara vurdum kendimi.
Yalnızım koca bir kalabalığın ortasında.
Yavaş yavaş ama her gün biraz daha boğulduğumu hissediyorum.
Her gün kulaklarımda sesini duyar gibiyim.
”Yaşamalısın” diyor.
Sonra beni dinlemeden kaybolup gidiyor.
Oysa ki ben
Milyonlarca kez söylediğim gibi-Seni seviyorum- demek istiyorum.
Bir daha bir daha ve bir kez daha.

Hayallerimin kırık kanatlı masal perisi
Seni her zamankinden daha çok seviyorum.
Bekle sana geliyorum...

SairtekkaS

GAMZENDE

Bu akşam öldürüldü gözlerim.
Bir daha bakmamak için
Çıkmaz sokaklara gömüldü.


Işığı çalındı gökyüzümün.
Siyaha boyanmış tüm yıldızları
Başka gecelere sürüldü.


Kuru toprağı tutuyor ellerim.
Bozkırda ki ağaç misali
Sessiz ve üzgün görüldü.


Çiçeği solduruldu dağlarımın.
Ağıt yakan çocukların umutları
Sevgi ormanlarıyla örüldü.


Bu akşam öldürüldü yüreğim.
Tutunmak varken gülüşüne
Yanağındaki çukura gömüldü.

SairtekkaS

OLMADAN İNANACAKSIN OLDUĞUNA

Yarın güneş doğmayacak
O her zamanki tepenin ardından.
Ve geceyi çalmış olacaklar
Göğün karanlık dolu dolabından.
Ne yollar olacak adımlarını sıraladığın
Ne de saksıda solan çiçeğin durgunluğu.
İnanır mısın olmayacaksın sende,
Olmadan inanacaksın olduğuna.

Nehirler besliyor denizleri,
Taşırıyor denizler okyanusları.
Yokluğunun doyumsuzluğuydun sen
Ve o kadar beslendim ki yokluğundan
Sen kalmadın karanlığında suların.

Ne kadar inansan da olduğuna
Olmadan inanacaksın olduğuna...

SairtekkaS

TANRIYI GÜLDÜRÜYOR ŞAİRLER

Şair kıvrandı içinden
Ve yalvardı tanrısına
İlham kadehinden bir damla...

Başka yerlerde
Başka başka şairler
Yalvardılar!
İlham kadehinden bir damla...

Tanrı güldü şairlere
Tuttu ve içti kadehten
Kalıncaya dek;
İlham kadehinde bir damla...

Kustu içindeki ilhamı
Yaşamın her bir kıyısına
Şair seslendi ansızın
“Aradığım tanrıda değil”
diyerek...

Yaşamdan aldı ilhamını
Gizlendiği yerden buldu, çıkardı
Çoğu zamansa
İlham buldu şairini...

Ne zaman şair sussa
Kalem doğurmasa ilhamın çocuklarını
Tanrı sorar;
“İstermisin:
İlham kadehinin son damlasını.”

İçer şair kadehten
Kusar kağıda doğurganlığını.
Aynı kadehten
Bambaşka şairler doğar
Tanrının kahkahaları arasında...

SairtekkaS

15 Mayıs 2008 Perşembe

SONSUZLUĞUN DURAKLARI

Yorgun düşlere şahit keşişlerle
Var olanı,
Var olmayanın hükmünden kurtaramıyor

İçimde biriken kırılgan umutlar
Bin bir renge bölüne dursun
Bir mavi gözlerin
Sonsuzluğun zindanlarına gömülüyor.

Şimdilerde
Yarım adaların sevinciyle
Bağlı olduğun yaşam
Adaların yalnızlığına kenetleniyor.

İnsansız bir şehrin
Karanlık sokaklarından geçen
Asfaltlar gibi
Gözlerim;
Zamanın içinde kendimi,
Sonsuzluğun duraklarında seni,
Göremiyor…

SairtekkaS

ÇATLAK KİREMİTLER

Çatlak kiremitlerdi tepemde duran
İyi ki de çatlakmış seni sızdıran

Bin yıllık bir türküyü söyleyen bir dudak
Aşkı mırıldandı mı;
hüzün yüklenir tarihin kendisi
Ben umut dediğim de
varolduğundan değil,
Varlığına bir kibrit çakmak için yokluğa
İkisinin arasında bir yerlerde…
Hani yaşamının anlam kazanmayan yanları
Bütünlerken boşluğunu bir çığlıkla
Sen yankılanıverirsin
Bir bardak çayın dudak payından.

Aşka bir sen yetiyorken
Aşksızlığa ben bile fazla duruyorum.
Gece gündüze akarken
Tüm gelmeler gitmelere gebe şimdi.

SairtekkaS

ATEŞ BÖCEKLERİ

Bu gece
Yıldızları bir bir saymak için
Gözlerimi araladım göğün derinliklerine.
Tarlaya düşmüş ateş böcekleri gibi
Mum ışığı kıvamında bir kaç yıldız.

En son ne zaman görmüştüm,
Bir ateş böceğini;
Hatırlamıyorum.
Seni seviyorum dediğimi.

Oysa ki!
Eskiden
Görmüştüm ateş böceklerini.
Saymıştım yıldızları bir bir.
Sen bilmesen de
Biliyordum seni sevdiğimi.

Şimdilerde çok arıyorum.
Kır çiçeklerini akasyalarla karıyorum.
Özlüyorum.
Her an patlayacak bir volkan gibi
Ateşin koynunda yokluğunla üşüyorum.

O kadar uzaksın ki!
Bu gece, bu yıldızlar;
Beni kahreden sensizliğim.

Avuçlarımda kır çiçeklerini
Saçıyorum gecenin karanlığına.
Konacak bir ateş böceği
Karanlığa boğulmuş saçlarına.

Sana unutma diyemiyorum.
Koparma.
Ne bir kır çiçeğini,
Ne bir ateş böceğini.

SairtekkaS

YOSUNSU

Gecede hasret var
Keder ve de hüzün.

Yalnızlık var yol boyu
Tozlu, çamurlu ve upuzun


Korku var yüreğimi kemiren
Çığlıklar; acılı ve uğultulu.

Sessizlik var beynimde çınlayan
Etsiz, kemiksiz ve hayali.


Sevgin var gözlerime doğan
Yalın, katıksız ve bulutsu.

Umut var yıldız sırtında kayan
Göz yaşları avuç dolusu.


Ağaçlar var yüreğimde kuruyan
Söğütler kuru dallı ve yapraksız

Yağmalı bulut gözlerinden yaşlar
Yeşermeli yosunsu denizlerden farksız.


SairtekkaS

CANIM KARDAŞIM KENAN


Kenan
Çamurlu sokakların yaramaz çocuğu
Yamalı giysilerinle,Giydiğin kara önlükle,
Çocukluğumun can yoldaşı.
Tek kaşımın üzerindeAnlımda yazımla bir.

Kenan
Sivrilmiş gençliğimin
Asi bedenimin kan kardeşi.
Ab rh pozitif ben
0 rh negatif sen
Zıt kutuplardandık.
Güneş hep doğardı
Hep başka bir gün için.
Oysa bizim için fark etmezdi.
Çünkü aynı güneşi sindirirdik.
Yediğimiz, içtiğimiz

Bilirim yoktu ayrımız gayrımız.
Kardeşlikten öte
Delice bir sevda gibiydi.
Kenan
Kardaştan da öte kardaşım.

Akasya ağaçlarında çizilmişti kollarımız;
Dikenlerden.
Yıldızları beraber saymıştık,
Dolunaylı gecelerde.
Ağladığımız da oldu
Bir tuttuğumuz dertli anlarımızda.
Sen çok iyi saz çalardın

Bende türkü söylerdim.
Hem de fena sayılmaz.
Efkarımızı dağıtırdık.
Bir şişe aslan sütüne;
Meze yapardık efkarımızı.

Kenan
Geçtiğimiz çamurlu yolları unutmadık.
Ya da azıksız kuru anlarımızı.
İçimizin titrediği
Odunsuz, kömürsüz soğuk odamızı.
Geceleri;
Mum aleviyle aydınlandık.
Bazen de o alevle ısındık.

Kenan

Annen son nefesini verirken küçüktük.
Hıçkırıklarımız bir fırtınaydı.
Kara topraksa bir zırh, bir kalkan.
On yedinde gömdük babanı
Lise sondaydık.
Bir hava tutturmuş giderken;
Karanlığımızdan uyandık.
Anamı anan bildin hep
Ne de olsa can kardaşımdın.
Anamı verdiğimde toprağa
Benden çok ağlamıştın.
Oysa bu koca deryada
Bu ayrılıklar dünyasında
Benim can kardaşımdın.
Askerde vuruldum bacağımdan;
Dağlarda.
Sakat kaldım.
Yirmi ikili yaşlarımda.
Kahraman bilirler dedim
Onlarsa dediler topal
Hep sen vardın yanımda
Can kardaşım;
Kenan.

KüçükkenYağmurlu akşamlarda şimşekler çakardı.
Damlalar cama vururdu.
Ağaçlar rüzgarı ıslıklarlardı.
Aynı kabuslarda ürperirdik yatağımızdan.
Ben sigara içerdim.
Bir tek ona kızardın.
Sonra senide alıştırdım bu merete
Bana hep derdin ki:
"Seni gidi hergele."
Can kardaşım;
Kenan.

O kızı da ilk sen bildin.
İlk sen duydun
Kestane saçlı, kahveli gözlü Zeynep’i.
Aynı gecede
Tokuşturmamış mıydık kadehleri;
Reddi cevabın akşamında.
Mezemiz yine ızdırabımızdı.
Can kardaşım;
Kenan.

Dünyayı sallamaz olmuştuk bir zamanlar
Kavgaya tutulurduk birlikte,
Her aptalca olayın ardından.
Ne kadar saflaşmıştık,
Sağlı sollu olaylardan.
Yediğimiz dayaklar yanımıza kar kaldı.
Canım kardaşım;
Kenan.

Yıldızlar ne kadarda uzaktı.
Oysa ki;
Küçükken hep tutardık.
Sen doktorluk istiyordun
Ben ise mühendislik.
Ne sen doktor oldun
Ne de ben mühendis.
Hayallerimiz bir olmasa da kardaş
Hayal deryamız bir.
Canım kardaşım;
Kenan.

İzmir’den gidiyordum Ankara’ya.
Bu takırtılar trenden
Vagonlar dizi dizi olmuş,
Trenin takırtı tokurtuları
Yağmurun sesiyle akort tutturmuş.
Şimdi seni görüyorum
Elinde bir demet akasyayla.
Gözlerindeki yaşları anlamadım baştan.
Titriyordu bedenin
Güneş görmeyen leylaklar gibi.
Damlaların ıslatıyordu toprağı.
Canım kardaşım;
Kenan.

Bilinmez bir acı bu
Dayanamıyorum buralardan; kardaşım.
Sus.
Yeter.
Kes artık hıçkırıklarını.
Buralarda anlamsız anlarım.
Günlerden yirmi üç nisan
Çocukluğumuzun bayramı.
En son bağırıyordu bir bayan
Başka ses,
Başka görüntü yoktu.
Gece söylemişler haberlerde
Flaş haber başlığıyla.
"Ankara’ya gitmekte olan İzmir treni
Balıkesir civarında raydan çıkmış." ölmüşüm.
Cesedimi teşhiste Kenan tanımış.
Ağlama yeter!
Canım kardaşım; Kenan.
Dünyadan aldım haberi
Kenan evlenmiş.
Bir tane erkek çocuğu olmuş.
Adını benim adımı "izzet" koymuş.
Can kardaşım.
Canım kardaşım.
Canım.
Kenan’ım.

SairtekkaS

SUYUN GÖLGESİNDE GÖZLERİN

İnandırmak zor;
dönmediğine dünyanın,
yada ölürcesine sevdiğime seni.

İnanmazsın bilirim;
geceyle gündüzden,
ve hala soluyor oluşumdan dolayı.

Sen inanmasan da;
örneğin kutuplarda,
seviyor içimdeki ölü, seni solurken...

SairtekkaS

FAHİŞE GÖZLERİNDE Kİ MELEK

Söndü ışıkları sokağın. Ansızın geliyor gibiydi gece. Oysa her gelişinde vardı bu hazırlıksızlığım. Tek başına lığımdı sensizliğin anlamı. Sende bulduğum her şey bendi. Pus kokan gecelerde; üşüyen, titrek alevinde mumun, büyüyordu gölgesinde korkularım. Duvarlara yansıyordu korkum senin suretinde. Sen gittikçe büyüyen korkularım oluyordun.

Gidişlerin vardı sıkça. Sonra gelişlerin. Düşlerimde bir çoğalıyordun, bir azalıyordun. Sonra kendi izdüşümümde yok oluşlarım oluyordun. Göğsüme sığdıramadığım çığlığımda avazım çıktığı kadar suskunluğum oluyordun. ‘Seviyorum’ sözcüğüne sıkı sıkıya tutunmuş bir yaprak oluyordun. Belki mevsimsizdi düşüşün. Ama savruk yellerden kurtuluşun yoktu. Bu sözcüktü çünkü en çok kanatan düşlerini. Gözlerinin derin karanlığında, mavi gökyüzünden bulutlar aşırıyordun. Bilmiyordun belki! Her kaybedişinde bir şeylerini ağlatıyordun gözlerinde, o bulutları. İşte sana inat, gözlerinde gördüğüm parıltı bulutların öpüşleriydi şimşek tadında.

Nadir gülüşlerinde gamzelerine doluyordu göz yaşların. Seven yüreğinin susamışlığını saklayamıyordu kaçamak bakışların. Belli ki çok kırılmıştı. Bu öfken, bu acımasızlığın ondandı. Ürkütülmüştün bir kere. Yaralanmak pahasına baktım kırık aynandan. Onlarca çizgiyle bölünmüştün. Kırıkları dolduramıyordu bakışların. Gözlerinde yine aynı parıltı kırılıyordu binlerce sana. Kırıklarınla yok oluyordun sonra. Senin aynanda bir hiç gibi ben kalıyordum.

Bu son gidişindi. Koparılıyordun savruk yellerle dalından. Hiçbir hükmü kalmıyordu ‘seviyorum’ sözcüğünün. Geceye çalan saçların tel tel dökülüyordu düşlerimden. İçimde ki, hastalıklı ruhumun kangreni oluyordun. Koparıp atmaya korkuyordum seni. Her gecemde bir parçan yok oluyordu kırık aynandan. Son parçanda kaybolduğunda sen çıkıyordun karşıma. Kesip atamadığım sen, ben oluyordun. Hiç var olmamışçasına yoktum artık. Kendi eksenimde daireler çiziyordum. Sevgi susuzluğumda girdaplarla büyüyordum. Sana dair ne varsa çekiyordum içime doğru. O hiç görmediğin derinlere gömüyordum.

Şimdilerde suskun kıyılar arıyorum, keskin olmayan kayalıklar. Sürüklenmek istiyorum içimdeki fırtınalarla. Çarpmak kayalara; dalga dalga, köpük köpük. Yüreğimde ki kraterlerden yanardağlar yükseliyor, en dipten en yükseğe doğru. Haykırılmayı bekleyen bir çığlık gibi suskunluğum oluyor içimde ki aşk.

Hayat bir maratondu benim için. Kaybedişlerim bu yüzden. Bu yüzden umutsuzluklarım. Baharda ilk eriği (seni) kısacılar koparır dalından. (yüreğimden) sebepsizliğim bundan. Suskunluğumda. Şimdi anlıyorum gidişini. Ürkütülmüşlüğünün acısını çıkartıyordun benden. Öğreniyordun yaşam oyununun kurallarını. Uzun soluklu olamıyordun. Bir anlıktın. Yalnızca o an ‘seviyorum’um oluyordun.

Sen bir fahişenin gözlerinde, bulutların öpüşlerine gizlenmiş meleğim oluyordun...

SairtekkaS
20 Mart 2004