10 Ekim 2010 Pazar

Saklambaç

Bir sabah
Ansızın çıka geldiğinde
Bakmışsın ki
Süpürülmüş sokaktan anıların.
Korkmalıydın.
Ki!
Korkmak yakışıyordu gözlerine.
Bakmalıydın,
Gecelerimde yıldızlara atılmış çeltiklere.
İnanmaz artık bu sokak,
Belki yıldızlar,
Çeltiksizlerden.
Onlarda habersizdi yokluğundan.

Küçükken;
Kazalara kurban giden oyuncaklarımdan olsa gerek;
Hepsini çok severdim,
Elden düşme olsalar dahi.
Oradan bilirim sevginin kırılganlığını.
Hep değişen zamana inat
Değişmedi sevginin kırılganlığı.
Ki!
Kıra kıra oyuncaksızlığı
Kırıla kırıla yalnızlığı öğreniyor insan.

Çocukluğumda en çok sevdiğim oyundu,
Umut perisini gizlendiği yerde aramak.
Olmayacak diye düşündüğünü umut ederdin
Sonra başlardın aramaya.
Perinin kendisinden haber çıkmazdı.
Olmayacakları sorarsanız
Onlarda bir olur başkada olmazdı.
Şimdi
Boşuna gelmişsin bu süpürülmüş sokağa.
Saklanmadı hiçbir vakitte umut perisi
Kırık oyuncaklar sokağına.
Korkmalıydın.
Ki!
Korkmak yakışıyordu gözlerine.
Sobe mi dedin...

Mertçe

Kırıldığında kanatları kuşların
Gökyüzünde bulutlar ulaşılmazdır artık.
Düşlerde kaldığında umutların
Gitmek istediğin uzaklar varılmazdır artık.

Karanlığa doldurduğun yağmur sularına
Doyar; saksıda çiçek, havada serçe.
Yıllardır dökülen onlarca damlanın hatrına
Seviyorum desen, bir defalık, mertçe...

Bu Gece

Bu gece
Bin bir gece masallarının içinden çıkmış
Minik bir kuş gibi
Kanat çırpmakta yüreğim.

Bu gece
Akıntıya ters nehirlerde
Bir balık gibi süzülmekte sevdan
Yüreğimin kıyılarına.

Bu gece
Adı koyulmamış bebeklerin
İlk gülüşlerindeki masumiyette gizli
Ceylansı ürkek bakışların.

Bu gece
Nice sevdaların heba olduğu şehirlerde
Her mahallenin her sokağında yağmur altında
Hayalinle yürüdüm saatlerce.

Bu gece
Bin defa sayıkladığım isminle
Tüketmek istercesine içimdeki sensizliği
Kanattım duvarları şuursuzca...

5 Ekim 2010 Salı

Bugünde Olmadı

Bugünde olmadı.
Beklediklerim beklediğimden habersiz
Görünmediler hiç.
Yine yağmur vardı
Sokaklarda ince bir su almış gitmekteydi başını.
İnsanlar yürüyorlardı
Atlıyorlardı suların üzerinden
İncitmiyorlardı gidişleri.
Seni düşünerek
İncitiyorum gidişini.
İnce suyun izinde
Seni sürüyorum sokakların tenhalığına doğru.
Belirsiz bir gelişin varken
Düşüncelerime kurduğun pusulardan olsa gerek
Ansızın dağılıyorsun sokakta
Belleğimde kapkara bir asfalt lekesi olarak kalıyorsun.

Bugünde olmadı.
Umutlarımda belirirken gözlerin
Deliyordu bulutu güneşin ışığı.
Süzülüyordu gözlerime doğru kızıl saçların tellerinden
Burnumdan dolan toprak kokusuna inat
Kamaşan gözlerimde tükeniyordu gözlerinin ışığı
Duyumsayamıyordum artık senli bir yaşamı.
Okyanus ne kadar severse içindeki damlayı
Bende seni o kadar seviyordum
Oysa sen, senle varolmamdansa
Bulut olmayı sevdin.
Gidişin özgürlüktü senin için
Uzaktı ve varılmazdı benim için
Bir kuşun kanat çırpmasıydı sonsuzluğa
Sonunda kuşun ölmesiydi
Kanatlarsa çırpılmaktaydı hâlâ göğünde sonsuzluğun.

Bugünde olmadı.
Gecenin bağrından silip de atamadım hiçbir yıldızı
Tutunmuştun göğün aynı derinliğine hayal iplikleriyle
Sallanıyordun rüyalarımla yaşamımın arasında.
Aramızdaki uçurumda yankılanan zamandı.
Asırlar biriktiğinde zulamızda
Sağırlığı andıran bir sessizlik birikti yankıda.
Dönmeni bekledim sonsuzluktan
Kanatlarına yüklediğin özgürlüğünle.
Oysa ki!
Seni sevdiğim ilk andan beri tutsağı olmuştun aşkımın.
Aşk kanatlarında ki özgürlüğün gözleriydi.
Dağladığımdan beri
Aşkın gözü kördür sevgili!...

1 Haziran 2010 Salı

UNUT GİTSİN

Her giden geldiğinde sözler getirmedi ki
bu kadar inanmak içinden duymaktı müziğini
doğadan esinlendiyse en büyük bestekarlar
yalnızlığın bestesinide insandan çaldı ağaçlar
içindeki sessizlik ağaçların suskunluğu gibi
içindeki sessizlik yaprağın düşerken çıkardığı essizliği
içindeki yalnızlık senin kendi müziğin.

şimdi onlar yeni gülücükler peşinde
tenine sokulan rüzgarın tatlı serinliğine bürnüpte gelecekler
tozu dumana bulutu dağa yalnızlığını sanki rafa kaldırmaya gelecekler
inanki en büyük yalnızlığındır onlara inanman
içinden mırıldan

giden gider
gitsin
gitmeler gelmelerden öte
hiç gidilmeden kalmamaktır sorun
ve gidildiğindeunutmamaktır...

unut gitsin
zaten lanet bir şeydir
unutulmadığını bileni unutmamak
tek başına verdiğin bir savaştır
her halinle kaybettin

iyisi mi
giden
gitsin
sende
unut gitsin...

18 Nisan 2010 Pazar

en iyisi

en iyisiyim yok etmelerin
en iyileri değil iyisi olmaya
yok etmek yeterli bir iyiyi
en iyisi olmaya...

29 Mart 2010 Pazartesi

sevmekten kesiktir göbeğin

güneşin bulutu öpercesine kızartmasındadır sevda
al al maviliğindedir gökyüzünün yırtılması turnalardan
uzaklara sevda taşınmasıdır
sevdiğin için ayrılmaktır belkide en sevdiğinden
ki sevmekten kesiktir göbek bağın...

22 Şubat 2010 Pazartesi

Bir Soytarılıktır Sevgili

Bir soytarılık oyunudur seni sevmek sevgili
Kiminde seveni oynamak çoğunda sevileni
Bazen görmek varlığını çoğunda yoksunluğunu
Meleğim de olsan bir Azrailim de sevgili...

Kırık bir güneş bırakıyorum avuçlarına
Dünya karanlık, ışıksız ve kendi gibi sahte
Gerçek olan düşlerdir kırılmış hayallerden süzülen
Seni seviyorum demek soytarılıktır bu gerçeklikte sevgili...

Tahta kapılara kurşun kalem yüzler çiziyorum
Kapılar yüzlere kapanmasın istiyorum
Yüzlerin karası kurşunlanıyor kandan yüz nehir
Binlerce soytarı öldürülüyor sevdiğinden seni sevgili...

İçimde hep bir çığlık ve büyük bir uçurum
Bağırıyorum yankılansın istiyorum
Boğazım düğüm düğüm
Soytarıyım seni seviyorum...

Ben soytarıyken ben oluyorum
Soytarıyken en çok seni seviyorum...

8 Şubat 2010 Pazartesi

Ölüm

Belliydi
fazla yaşayamayacaktı
son anlarıydı
ve öldü
bütün dinozorlar gibi...

2 Şubat 2010 Salı

Sevdiğim

ay çömse önümüzde
deniz berrak
deniz asi
deniz yakamoz yuvası
gözlerininden içsem meyleri
ve dudakların bir mabedin kapıları gibi
örtünse gözlerimin şafağına tam seher vakti
dokunsan
ve bir yangın başlasa o ayaz teninin ıslaklığında
sen güneşin kızı
asi bakışlı fıratın beyhude güzeli
sen unutulmuş bebelerin ninnisi
sen tarladan sofraya ekmeğin bereketi
sen canımın ulu çınarı
güzeller güzeli bir sonsuzluk...
sen her şeyde her güzelliğin her noktası
sen anlatamadığım
sen düşünemediğim
sen yaşayamadığım
sen bilmediğim
sen sevdiğim........

19 Ocak 2010 Salı

ŞEHRİN CENNETİ

sana benziyor bu şehir
nedensizce bağlamış kendine beni
yağmurları seviyorum en çok bu kentte
inceden çiseleyen, hızlanan
ani bir coşkuyla bardaktan boşalan
her daim adımı ahmağa çıkaran yağmurları
ama onlar her şehrin ahmaklarına süzülürler...

bu şehre benziyor gözlerin
herhangi bir tenhalığın zifiri
yada yıldızlı gecelerin berrak siyahı gibi
sadece umutlarımın ışığıyla yol alabildiğim
o iki dipsiz kuyuda
neden olduğu belirsiz gece yürüyüşüdür
yalnızlığın sokak başları...

bu şehir tek başına şehir değil
sen, sen olamıyorsun bu şehir yoksa
saat kulesinin çanı her saat başı
sana selam için bekletiyorsa yelkovanı
senin olmadığın her zaman diliminde
kara deliklerde çanlar çalıyorsa
bu şehrin kalbi sensin...

gidersen bir şehir gider senle
karanlık gözlerin kalır umut ışığıyla kamaşan
aslında dönmemek içindir her yolculuk
zaman;
her günün tekrarında yaşamaksa seni
ardını dönüp gitmektir...

bu şehir korkutmaz beni
"damla denizde kaybolmaz
damla yoksa kaybolur deniz"
bu şehrin kalbine aşık bir damla gibi
kortejler eşliğinde süzülüyoruz mazgallara...
şehrimin cennetine.

17 Ocak 2010 Pazar

Uzaktan Sevdim

bir kadın resmi yok ellerimde tutuğum
gözleri her renkten çiçekler gibi
saçları gün ağarışındaki bulutların güneşe bezenmişliğinde
aslında görmek istediğin gibi güzelliği
ıslak bir gömleğin rüzgarda kuruması gibi
rüzgar sallandırır gömleği
titretir
kendine alıp götürmek ister
iki mandalın hükümdarlığına sözü geçse
uçuracaktır
ve sadece bir an için rüzgarda mutlu, gömlekte
sonrası rüzgar sevmeye tükenecek
gömlekte çamurun tam ortasında
kirlenecektir...
bir kadın resmi yok yada kendisi
ipte asılı bir gömlek değilim mandallarla
duvara çivilenmişim
ve kuşları rüzgar götürür bilmişim
yüzün yok ve gözlerin ve saçların ve sen hayallerimde
her renkten seni
ben uzaktan sevmişim...